EĞİTİMDE BÜYÜK ADIM

sinavdonemi - -

C Harfi ile Başlayan Deyimler

0 yorum

C Harfi ile Başlayan Deyimler

Cadı kazanı (gibi): Fesadın ve dedikodunun çok olduğu, herkesin birbirine düştüğü, türlü düşmanlıkların kaynaştığı, hile ve düzenlerin kurulduğu yer. “Mahalle bir anda cadı kazanı gibi kaynamaya başladı.”
Caka satmak: Çalım satmak, gösteriş yapmak.“Caka satmayı bırak da işine bak.”
Cambul cumbul: Pek sulu, suyu bol (yemek için). “Yemek cambul cumbuldu ama lezzetli olmuştu.”
Can alıcı yer (nokta): Bir şeyin en önemli, en çarpıcı yeri. “İnsan sağlığı, eğitim ve kültür konularının en can alıcı noktası, ekonomidir.”
Can atmak: Çok istemek, çok arzulamak. “Babası ile parka gitmek için can atıyor.”
Can borcunu ödemek: Ölmek. “Beni korkutamazsın, bir can borcum var, onu da öder kurtulurum.”

Cana yakın: Sevimli, sokulgan, insana pek sıcak davranan. “Ne cana yakın bir insanmış meğer.”
Can baş üstüne: İstenilen, arzu edilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatır. “Can baş üstüne efendim, kasabaya varınca onu hemen göreceğim.”
Can çekişmek: Ölmek üzere bulunmak. “Yanına vardığımızda hayvan can çekişiyordu.”
Can damarı: Bir şeyin en önemli noktası, en mühim unsuru; bir şeyin yaşaması için en önemli araç.“Babam evin can damarıdır.”
Can damarına basmak: Bir işin en önemli noktası üzerinde durmak, ya da bir şeyin en duyarlı noktasını açığa çıkarmak. “Adamın en sonunda can damarına bastılar, zararı da kendileri gördüler.”
Can dayanmamak: Bir acı, üzüntü, sıkıntı ve istek karşısında direnme gücü kalmamak; dayanıklılığı yitirmek. “Yıllarca uğraşıp didinip yaptığı ev bir anda kül oldu, buna can mı dayanırdı?”
Can düşmanı: Öldürmeyi bile düşünen, aşırı kin ve düşmanlık besleyen, dost olmayan. “Can düşmanları etrafında cirit atıyorlardı.”
Can evi: 1. Yürek. 2. En duyarlı bölge. “Onları can evlerinden vurmaya yemin etti.”
Can evinden vurmak: En etkileyici, en can alıcı yönden saldırmak; bir daha yaşama imkânı kalmayacak şekilde vurmak. “Onları can evinden vurmalıyız ki bir daha bellerini doğrultamasınlar.”
Can havli ile: Ölüm korkusundan kaynaklanan güçlü bir tepkiyle (bir eylem yapmak). “Silâh sesini duyunca can havli ile yerinden fırladı.”
Can kalmamak: Gücü, kuvveti kesilmek; bitkin bir duruma düşmek. “Daha fazla yürüyemeyeceğim, can kalmadı bende, siz gidedurun.”
Can kaygısına düşmek: Her şeyi bırakıp, içine düştüğü tehlikeden varlığını kurtarma ve koruma çabasında olmak. “Ortalık birbirine girip silâhlar patlamaya başlayınca can kaygısına düştü zavallı kadın.”
Can kulağıyla dinlemek: Kendini vererek, büyük bir dikkatle dinlemek. “Babasının söylediklerini can kulağıyla dinlemeye başladı.”
Can pazarı: Herkesin kendi canının kaygusuna düştüğü ve kendi canını kurtarmaya çalıştığı tehlikeli bir durum, yer. “Ortalık toz dumandı; haykırışlar, inlemeler ortalığı çınlatıyordu; insanlar can pazarının tam ortasındaydılar.”
Can sağlığı: Esenlik, kişinin sağlıklı olması. “Ne demeli canım kardeşim, inan bundan ötesi can sağlığı.”
Can sıkıntısı: Yapılacak iş ve bir şeyle oyalanma imkânı bulamamaktan duyulan tedirginlik, içine düşülen bunalım. “Bütün gün evde oturuyor, can sıkıntısından ne yapacağımı bilemiyordum.”
Can vermek: 1. Ölmek. 2. Ruha güç vermek, yaşar duruma getirmek. 3. Bir şeyi çok ister olmak. “Adam bir kurşunda can verdi.”
Can yakmak: 1. Üzmek, acı vermek. 2. Zulmetmek, eziyet etmek. 3. Bir kimseyi büyük zarar ve ziyana sokmak. “Şu hareketlerinle canımı yakıyorsun.”
Can yoldaşı: Yalnızlıktan kurtulmak için birlikte yaşanılan kimse. “Her insanın bir can yoldaşına ihtiyacı vardır.”
Cana can katmak: İnsanda yaşama sevincini artırmak; insana neşe, heves ve iç gücü vermek. “Ah o cana can katan yaylaya bir daha çıkabilsem.”
Cana minnet (bilmek): İhtiyacı olduğu hâlde arayıp da bulamadığı şeylerden saymak. “Yalnızca su mu? Canıma minnet, çabuk ver.”
Canı burnuna gelmek: Bir şey yaparken çok zorluk çekmek, bunalmak. “Kömürü taşıdım ama canım da burnuma geldi.”
Canı (gönlü) çekmek: Bir şeyi istemek, istek duymak, çok arzulamak. “Şimdi o yeşil eriklerden olsa da yesek, öyle de canım çekti ki.”
Canı çıkmak: 1. Ölmek. 2. Çok yorulmak. 3. Çok yıpranmak. “Onu razı edinceye kadar canım çıktı.”
Canı gitmek: Önem ve değer verdiği, beğendiği bir şeye zarar gelecek diye çok korkmak, kaygılanmak.“Araba çizilecek diye canı gidiyor.”
Canına değmek: 1. Çok hoşlanmak, yararına yapılan işten ötürü çok sevinmek. 2. Ruhu şad olmak.“Büyükannenin canına değsin, ikramın bizi oldukça sevindirdi”
Canına kıymak: 1. İntihar etmek, kendini öldürmek. 2. Acımadan öldürmek. 3. Kendini yoracak, yıpratacak kadar iş görmek. “Komşunun kızı canına kıymış.”
Canına okumak: 1. Bir kimseye büyük bir zarar vermek, kötülük etmek. 2. İyi bir şeyi kötü hâle getirmek, heder etmek, harcamak. “Yeni aldığım oyuncağın canına okudu bir günde.”
Canına tak demek: Sabrı kalmamak, bir sıkıntıya dayanamaz duruma gelmek. “Canıma tak dedi artık, ya yaptıklarına son verirsin ya da burayı terk edersin!”
Canına yandığım (yandığımın): Kimi zaman sevgi ve hayranlık, kimi zaman da kızgınlık ve öfke gibi duyguları anlatmak için kullanılır. “Canına yandığımın adamı, bizi saatlerce bekletti bu soğukta.”
Canına yetmek: Bezmek, bıkmak, bir zorluğa dayanamayacak duruma gelmek. “Canıma yetti artık bu işi yapmayacağım.”


Yorum Gönder

Yorumunuza en kısa zamanda okunup cevap atılacaktır

Facebook

Derslere Yardımcı site www.sinavdonemi.blogspot.com