YGS TÜRKÇE KONULARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YGS TÜRKÇE KONULARI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Tamlamalar Konu Anlatımı


Tamlamalar Konu Anlatımı
Bu ders notumuzda Tamlamalar konusunu göreceğiz. İki ya da daha çok sözcüğün, birbirini değişik ilgilerle tamamladığı söz gruplarıdır. Türkçede “sıfat tamlaması” ve “ad tamlaması” olmak üzere iki tür tamlama vardır.
1. SIFAT TAMLAMASI
Bir sıfatın, kendisinden sonra gelen bir adla oluşturduğu söz grubuna “sıfat tamlaması” denir. Bu tamlamalarda sıfat, adı niteler ya da çeşitli yönlerden belirtir. Sıfat tamlamalarında sıfat, daima addan önce gelir.
Yaşlı çınar, gölgesiyle insanları asırlardır serinletiyordu.
Bu cümlede “yaşlı” sözcüğü “çınar” adını nitelik yönüyle anlamca bütünleyerek bir söz grubu kurmuş ve sıfat tamlaması oluşturmuştur. Sıfat tamlamalarında sıfat “tamlayan”, ad “tamlanan” durumundadır.
yaşlı     çınar
sıfat     ad
(tamlayan) (tamlanan)
Bu okulun bizim hatıralarımızda yeri büyüktür.
Bu cümlede “bu” sözcüğü “okul” adını işaret yoluyla belirterek bir söz grubu kurmuş ve sıfat tamlaması oluşturmuştur.
bu        okul
sıfat     ad
(tamlayan) (tamlanan)
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli söz grupları, sıfat tamlamalarıdır.
Bahar gelince kırlar, sarı papatyalarla dolar.
Gökyüzü, birden kapkara bulutlarla kapandı.
Törenlerde sizin sınıftan kaç öğrenci görev aldı?
Yol boyunca başı dumanlı dağları seyrettik.
Yıkılmış evlerin arasından geçerek inşaat alanına ulaştık.
2. AD TAMLAMASI (AD TAKIMI)
En az iki adın değişik ilgilerle birbirini tamamlayarak oluşturduğu söz gruplarıdır.
Yağmurdan sonra evin çatısı akmaya başladı.
Bu cümlede “ev” ve “çatı” adları, aitlik ilgisiyle anlamca birbirini tamamlayarak bir söz grubu oluşturmuştur.
Ad tamlamalarında birinci sözcüğe “tamlayan”, ikinci sözcüğe tamlanan” denir.
evin     çatısı
tamlayan tamlanan
Tamlayanın aldığı ek, “tamlayan eki”, tamlananın aldığı ek ise “tamlanan eki”dir.
Tamlayan Eki
Eklendiği adla (tamlayan) başka bir ad (tamlanan) arasında ilgi kuran eklerdir. “-ın, -in, -un, -ün, (-nın, -nin, -nun, -nün)” ekleri tamlayan ekleridir.
Tamlanan Eki
Eklendiği ismin (tamlananın) tamlayanda bildirilen bir kişiye ya da varlığa ait olduğunu gösteren eklerdir. “-ı, -i, -u, -ü, (-sı, -si, -su, -sü)” ekleri tamlanan ekleridir.
ev – in çatı – sı
tamlayan eki tamlanan eki
Bu örnekte, tamlayan eki “ev” sözcüğünün “çatı” sözcüğüyle ilgili olduğunu; tamlanan eki de “çatı”nın eve ait olduğunu bildirmektedir.
Ad tamlamaları, oluşturulma biçimlerine göre dört grupta incelenir:
Belirtili Ad Tamlaması
Belirtisiz Ad Tamlaması
Zincirleme Ad Tamlaması
Takısız Ad Tamlaması
a. BELİRTİLİ AD TAMLAMASI
Tamlayanın ve tamlananın tamlama ekleri aldığı ad tamlamalarıdır. Bu tür tamlamalarda belirgin bir aitlik ilgisi vardır, tamlananın tamlayana ait olduğu belirtilir.
Okulun müdürüne, başarılarından dolayı ödül verildi.
Bu cümlede, “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında, tamlayan ve tamlanan ekleri kullanılarak (okul-un müdür-ü) aitlik ilgisi kurulmuştur. Bu şekilde kurulan tamlamalara belirtili ad tamlaması denir.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, belirtili ad tamlamasıdır.
Arabanın kapısı açık kalınca alarm çaldı.
Çocukken yağmurun sesini dinlerdim bazı geceler.
Kasabanın sokakları bu yaz asfaltlanacakmış.
Gelişmiş toplumlar sanatın değerini iyi bilir.
Daha yolculuğun başında annesini özlediğini söyledi.
b. BELİRTİSİZ AD TAMLAMASI
Tamlayanı ek almayıp sadece tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır.
Amcam, yakında okul müdürü olacakmış.
Bu cümlede “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında sadece tamlanan ekiyle (okul müdür-ü) ilgi kurulmuştur. Bu şekilde kurulan tamlamalara belirtisiz ad tamlaması denir.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, belirtisiz ad tamlamasıdır.
Bahçedeki elma ağacı geçen ay kurudu.
Çocuğa okul çantası almak için dışarı çıktık.
Şair, yaşama sevincini dile getirmiş bu dizelerde.
Yöre halkı için en önemli geçim kaynağı arıcılıktı.
Resim sergileri önemli bir sanat etkinliğidir.
c. ZİNCİRLEME AD TAMLAMASI
En az üç adın tamlayan ve tamlanan ekleriyle birbirine bağlanmasıyla oluşan söz grubudur.
Birkaç veli, okul müdürünün odasında oturuyordu.
Bu cümlede “okul”, “müdür” ve “oda” adları arasında aitlik ilgisi kurularak zincirleme ad tamlaması oluşturulmuştur.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, zincirleme ad tamlamasıdır.
Bahçedeki ceviz ağacının dalları yola sarkıyordu.
Bir süre sonra deniz kenarının sessizliği kapladı ortalığı.
Şehrin ulaşım sorunu yapılacak çalışmalarla giderilecek.
Bir yapıtın etkileyiciliği sanatçının yorum gücüne bağlıdır.
Kır çiçeklerinin kokusuna bayılıyorum.
d. TAKISIZ AD TAMLAMASI
Tamlayan ve tamlananın ek almadığı ad tamlamalarıdır. Bu tür tamlamalar; ya tamlananın “ne(y)den yapıldığını” (hammaddesini) ya da benzerlik ilgisi kurarak tamlananın “neye benzediğini” belirtir. Takısız ad tamlamaları ek almadığından, biçim olarak sıfat tamlamasına benzer. Bu yüzden takısız ad tamlamalarını sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için bu ilgiler göz önünde bulundurulmalıdır.
Tamlananın neyden yapıldığını bildirir:
cam kavanoz
taş köprü
altın bilezik
plastik kova
Bu örneklerde, “kavanoz”un “cam”dan, “köprü”nün “taş”tan, “bilezik”in altından, “kova”nın plastikten yapıldığı belirtiliyor.
Tamlananın neye benzediğini bildirir:
aslan çocuk
zeytin gözler
ipek saçlar
taş kalp
Bu örneklerde, “çocuk” “aslan”a, “gözler” “zeytin”e, “saçlar” “ipek”e, “kalp” “taş”a benzetilmiştir.
AD TAMLAMALARINDA ÖZELLİKLER
Ad tamlamalarında tamlayanla tamlanan yer değiştirebilir:
Savruluyordu yeleleri rüzgârda bu güzel atın.
Bu dizede, “atın yeleleri” ad tamlamasında, tamlanan (yeleleri) tamlayandan (atın) önce gelmiştir.
Aşağıdaki cümlelerde tamlayanıyla tamlananı yer değiştirmiş ad tamlamalarına yer verilmiştir.
Sıcaklığı ortalığı yakmaya başlamıştı güneşin. (güneşin sıcaklığı)
Bekçisiyiz sonsuza dek bu vatanın (vatanın bekçisi)
Ad tamlamalarında, bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabildiği gibi, bir tamlanan da birden fazla tamlayana bağlanabilir:
Bu tepelerin rüzgârı, fırtınası hiç dinmezdi.
Velilerin ve öğrencilerin coşkusu görülmeye değerdi.
Bu cümlelerin birincisinde “tepelerin” tamlayanı “rüzgârı” ve “fırtınası” tamlananlarına bağlanırken; ikinci cümlede “öğretmenlerin” ve “öğrencilerin” tamlayanları “coşkusu” tamlananını ortak kullanmıştır.
Ad tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına değişik türde sözcükler girebilir:
Uzun süre köyün çıplak tepelerini seyretti.
Bu cümlede, “köyün tepeleri” tamlamasında, tamlayanla (köyün) tamlananın (tepeleri) arasına sıfat (çıplak) girmiştir.
Sarıyer, İstanbul’un en güzel ilçelerinden biridir.
Bu cümlede, “İstanbul’un ilçeleri” tamlamasında, tamlayanla (İstanbul’un) tamlananın (ilçeleri) arasına hem belirteç (en) hem de sıfat (güzel) girmiştir.
Okul gezisine Ali’nin de kardeşi katıldı.
Bu cümlede, “Ali’nin kardeşi” tamlamasında, tamlayanla (Ali’nin) tamlanan (kardeşi) arasına bağlaç (de) girmiştir.
Ad tamlamalarında tamlayan veya tamlanan, ya da her ikisi bir sıfat tarafından nitelenebilir:
Çocuğun büyük hayalleri vardı.
Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlanan (hayalleri) bir sıfat (büyük) tarafından nitelenmiştir.
Küçük çocuğun hayalleri vardı.
Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından nitelenmiştir.
Küçük çocuğun büyük hayalleri vardı.
Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından; tamlanan (hayalleri) yine bir sıfat (büyük) tarafından nitelenmiştir.
Ad tamlamaları bir sıfat tarafından nitelenebilir veya belirtilebilir:
Büyük yolcu gemisi limandan ağır ağır ayrıldı.
Bu cümlede “büyük” olan “yolcu gemisi”dir. Yani sıfat (büyük), isim tamlamasını (yolcu gemisi) nitelemiştir.
Bu macera romanı benim çok hoşuma gitti.
Bu cümlede “bu” sözüyle “macera romanı” işaret edilmektedir. Yani sıfat (bu), isim tamlamasını (macera romanı) belirtmektedir.
Ad tamlamaları sıfat ve belirteç görevinde kullanılabilir:
Öğretmenimiz bize el yazması eserler tanıttı.
Bu cümlede “el yazması” ad tamlaması, “eserler” sözcüğünü nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır.
Çocuğun gül kurusu ceketi vardı.
Bu cümlede, ad tamlaması (gül kurusu), ceket adını nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır.
İzmir’de bir yaz akşamı vedalaştık kardeşimle.
Bu cümlede, ad tamlaması (yaz akşamı) “vedalaştık” eyleminin zamanını bildirdiğinden, belirteç görevinde kullanılmıştır.
Adıllarla da tamlama kurulur:
Dün onun (Ali’nin) kitabı bizde kalmış.
Bu cümledeki “onun” adılı, “Ali’nin kitabı” isim tamlamasındaki tamlayanın (Ali) yerine geçmiştir.
Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, tamlayan ya da tamlanan durumundaki adıllardır.
Herkesin düşüncesi aynı olmaz.
Doktorlar, buranın havasını tavsiye ettiler.
Yolcuların biri, cüzdanını çaldırdığını söyledi.
Sınavdaki soruların birçoğu kolaydı.
Çocuğun nesi kaybolmuş?
Not: Kişi adılları tamlayan olursa, tamlanan (iyelik) ekleri her kişiye göre değişiklik gösterir.
ben – im araba – m
sen – in araba – n
o – nun araba – sı
biz – im araba – mız
siz – in araba – nız
onlar – ın araba – ları
Ayrıca tamlayan ekinin de “ben” ve “biz” adıllarında “-im “olduğu görülmektedir.
Ad tamlamalarında bazı durumlarda tamlayan ya da tamlanan düşebilir:
Resimlerini gördüm ve çok beğendim, (senin resimlerini) tamlayan
Karşı binadaki daire bizimdi. (bizim dairemizdi) tamlanan
Not: Tamlayanı veya tamlananı düşmüş kullanımlar, ad tamlaması sayılmaz. Bu tip sorularda “tamlayanı veya tamlananı düşmüş” ifadesi mutlaka bulunur.
Ad tamlamalarında bazen “-den” eki, tamlayan ekinin yerine kullanılabilir:
Yaralılardan bazıları hastaneye götürüldü. (yaralıların bazıları)
Çözümlü Örnekler
Örnek 1:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlaması ya da sıfat tamlaması yoktur?
A) Rumeli’ne varıp Edirne’de saraylar kurmuşlar.
B) Uçsuz bucaksız düzlüklerden geçip gelmişler.
C) Başı karlı dağlar aşıp buraları yurt edinmişler.
D) Pınar başlarına, ırmak boylarına yerleşmişler.
E) Keçi kılından yapılmış çadırlarıyla Anadolu’ya in-mişler.
(1997-ÖYS)
Çözüm:
B seçeneğinde “uçsuz bucaksız” sözü “düzlük” adını, C seçeneğinde “başı karlı” sözü “dağlar” adını niteleyerek sıfat görevinde kullanılmış ve sıfat tamlaması oluşturmuştur. D seçeneğinde “pınar başlan” ve “ırmak boylan”; E seçeneğinde “keçi kılı” sözleri ad tamlaması durumundadır. A seçeneğinde ad tamlaması ya da sıfat tamlaması yoktur.
Cevap A
 
Örnek 2:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir isim tamlaması kullanılmıştır?
A) Kardeşimin böyle bir şey yapacağını sanmıyordum.
B) Okulunun ne zaman açılacağını bile bilmiyordu.
C) Arkadaşının kitabını bulamayınca çok üzüldü.
D) Evinin düzenli olmasına özen gösterirdi.
E) Sarsıntının önce nerede duyulduğu öğrenilemedi.
(1987-ÖYS)
Çözüm:
“Arkadaşının kitabı” sözleri C seçeneğinde ad tamla-ması olarak kullanılmıştır. Diğer seçeneklerde bulunan “yapacağını”, “açılacağını”, “olmasına”, “duyulduğu” sözcükleri eylemsi olduğundan bu sözcüklerle oluştu-rulmuş söz grupları ad tamlaması değildir.
Cevap C
 
Örnek 3:
“Bu resimdekilerden hangisinde belirtilmektedir?” cümlesinde geçen “-den” ekinin görevi, aşağıdakilerden hangisine uymaktadır?
A) Okuldan geliyorum.
B) Gelenlerden biri, kardeşimdir.
C) Kendisi uzaktan akrabamız olur.
D) Hepsinden önce ben geldim.
E) Gerçekten güzel işler yapmış.
(1981-ÖYS)
Çözüm:
Örnek cümlede “resimdekilerden” sözcüğündeki “-den” eki, tamlayan eki yerine kullanılmıştır. Aynı durum B seçeneğinde “gelenlerden” sözcüğünde görülmektedir. Bu cümledeki “-den” ekinin yerine tamlayan eki (-in) getirilebilmektedir.
Cevap B 
 
Örnek 4:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde zincirleme ad tamlaması vardır?
A) Filmdeki olaylar İsviçre sınırında geçiyor.
B) Kitapları, türlerine göre ayırarak kitaplığa yer-leştirdim.
C) Gelecek yıl yaz tatilini Antalya’da geçireceğiz.
D) Sanatçı, ilk sergisini önümüzdeki hafta İstanbul’da açacakmış.
E) Serüven romanlarının okuyucusu her yıl biraz daha artıyor.
(1991 – ÖYS)
Çözüm:
E seçeneğinde “Serüven romanlarının okuyucusu” söz grubu zincirleme ad tamlaması görevinde kullanılmıştır. A seçeneğinde “İsviçre sınırı”, C seçeneğinde “yaz tatili” sözleri belirtisiz ad tamlaması görevindedir. B ve D seçeneklerinde ad tamlaması kullanılmamıştır.
Cevap E
 
Örnek 5:
“Burası, yeşilin bin bir tonunu barındıran ağaçlı bir yoldu.”
Bu cümlede geçen “yeşilin bin bir tonu” ad tamlamasında tamlayanla tamlananın arasında bir sıfat bulunmaktadır. Aşağıdakilerin hangisinde buna benzer bir ad tamlaması vardır?
A) Yoğun sis yüzünden trafik bir süre aksadı.
B) Adamın kocaman eli radyonun düğmesine uzandı.
C) Dik yokuştan aşağı doğru hızla iniyorduk.
D) Ön koltuktaki ak saçlı adam uyuyordu.
E) Çocuk, buğulu camdaki parmak izlerine bakıyordu.
(1992 – ÖSS)
Çözüm:
B seçeneğinde bulunan “Adamın eli” belirtili ad takımının arasına “kocaman” sözcüğü sıfat olarak girmiştir.
Cevap B
 
Örnek 6:
Aşağıdaki dizelerin hangisinde, tamlananı tam-layandan önce söylenmiş bir belirtili ad tamlaması vardır?
A) Beni, sokağımıza dönen eski, tahta köprüden geçirin
B) Müjdeye koşsun komşu çocukları evimize
C) Sıcacık tarhana çorbasının içimiyle başlasın sabah
D) Kâğıtlarla camlarını örteyim pencerelerin
E) Eski, ılık akşamlar yağmurla çalsın kapımızı
(1999-ÖSS)
Çözüm:
D seçeneğinde bulunan “pencerelerin camları” ad takımında, tamlanan (camları) tamlayandan (pencerenin) önce söylenmiştir.
Cevap D
 
Örnek 7:
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili kelimelerden hangisi, ad tamlamasının sıfatı olarak kullanılmıştır?
A) Denize dökülenlere canavarlar saldırıyor paslı dişleriyle.
B) Her pencereden bir kahkaha, konuşmalar, gülücük-ler, mırıltılar geliyordu.
C) Kavun, karpuz kabukları, ölü balıklar kıyıya vurmuş.
D) Suyun üstünde, domates, salatalık, patlıcan çürükleri, öq§ şişeler vardı.
E) Eski bir kırmızı çocuk hırkası suda sallanıp duruyor-du.
(1985-ÖYS)
Çözüm:
Seçenekleri incelediğimizde A’da “paslı” sözcüğünün, “dişleriyle” adının; B’de “bir” sözcüğünün, “kahkaha” adının; C’de “ölü” sözcüğünün, “balıklar” adının; D’de “boş” sözcüğünün, “şişeler” adının sıfatı olduğunu gö-rüyoruz. E’de ise “kırmızı” sözcüğünün “çocuk hırkası” ad tamlamasının sıfatı olduğunu görüyoruz.
Cevap E 
 
Örnek 8:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde tamlayanı düşmüş bir isim tamlaması vardır?
A) Önce kendi işini bitir, bana sonra yardım edersin.
B) Onların yeni aldıkları evi gördün mü?
C) Sen her zaman buraları çok sevdiğini söylemez miydin?
D) Bu cüzdanı kardeşi yolda bulmuş.
E) Söylendiğine göre bu yıl Ankara’da su sıkıntısı ol- mayacakmış.            (1992-ÖYS)
Çözüm:
D seçeneğinde bulunan “kardeşi” sözcüğünün tamla-yanı olan “onun” adılı düşmüştür.
Cevap D
 
Örnek 9:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir ad takımı arasına, tamlananın sıfatı girmiştir?
A) Yeni aldığı güneş gözlüğünü kaybetmiş.
B) Mavi çizgili gömleğinin düğmesi kopmuş.
C) Ağacın pencereye değen dallarını kesmek gerekiyor.
D) Dün, uzun süredir görmediğim bir okul arkadaşıma rastladım.
E) Senin önerdiğin kitabı bir türlü alıp okuyamadım.
(1993 -ÖYS)
Çözüm:
C seçeneğinde bulunan “Ağacın” tamlayanı “dalları” tamlananına bağlanmaktadır, “dallan” tamlananından önce, bu sözcüğün sıfatı olan “pencereye değen” söz-lerinin bulunduğunu görüyoruz.
Cevap C
 
Örnek 10:
“İsim tamlamalarında zamirler de tamlayan olur.”
Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uygun bir örnek vardır?
A) Onun kardeşi bu köyde öğretmenmiş.
B) Çeşmenin başında büyük bir kalabalık toplandı.
C) Yolcunun çantasını bulup getirmişler.
D) Kapının önünde yaşlı bir adam duruyordu.
E) Otobüs durağında bizden başka kimse yoktu.
(1991 – ÖYS)
Çözüm:
A seçeneğinde bulunan “Onun kardeşi” sözleri belirtili ad tamlamasıdır. Bu tamlamanın tamlayanı olan “Onun” sözcüğü kişi adılıdır.
Cevap A
 
Örnek 11:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, arasına sözcük ya da sözcükler girmiş bir isim tamlaması vardır?
A) O kırmızı gülleri kimin için aldığını söylemedin.
B) Öğrenciler, fen derslerinin boş geçmesinden yakınıyorlar.
C) Ankara’nın adını yeni duyduğum semtleri var.
D) Yeni defterini bu kâğıtla kaplamalısın.
E) Türkçe kitabını yarın okula getirirsen iyi olur.
(1996 – ÖSS)
Çözüm:
C seçeneğinde bulunan “adını yeni duyduğum” söz grubu “Ankara’nın semtleri” belirtili ad takımının arasına girmiştir.
Cevap C
 
Örnek 12:
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde yer yön belirteci, tamlayan olduğu için adlaşmıştır?
A) Dışarının gürültüsü hepimizi rahatsız etti.
B) Kapının önüne oturmuş, geleni geçeni izliyor.
C) Yukarıya çıkıp arkadaşımla da görüşeyim.
D) Beş yüz metre ileriden sağa döneceksiniz.
E) Çocuğun üstüne kocaman bir battaniye örtmüşler.
(2003 – ÖSS)
Çözüm:
Seçenekleri incelediğimizde A seçeneğindeki “Dışarının gürültüsü” ad tamlamasında “dışarı” yer-yön belirtecinin tamlayan (dışarının) olduğu için adlaştığını görüyoruz.
Cevap A
www.derscalisiyorum.com
YGS | LYS | AÖF | KPSS | DGS | ÖSS | SBS | ALES Konu Anlatımlı Videolar, Ders Notları, Çözümlü Sorular, Çıkmış Sorular,Denemeler ve daha fazlası
Türkiye'nin En Büyük ve Güncel Eğitim Sitesinde
www.derscalisiyorum.com

PARAGRAF



PARAGRAF

Paragraf, bir düşünceyi tam olarak anlatabilmek için bir araya getirilen cümleler topluluğudur.

Paragrafın bütün cümleleri aynı konuyu işler ve aynı düşünceyi açıklar ya da destekler.

Tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içinde bir bütünlük gösterir; kendinden önceki ya da sonraki paragraflara bir bağlılık göstermez.

PARAGRAFIN KONUSU

Paragrafta hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da durumlar konuyu verir. Konuyu bulmak için "Parçada neden söz ediliyor?" diye sorabiliriz. Yani üzerinde durulan neyse konu da odur. Bununla ilgili sorular değişik soru kökleriyle karşımıza çıkar.

"Aydın karşılaştığı her meseleyi yeniden irdeleyen insandır. Fikirler, üzerinde düşünülmeyince basmakalıp hâle gelir; bir nevi batıl inanç şekline girer. Aydın, başkalarından önce kendine karşı hür olan insandır. Onun için hakikat, en üstün kıymettir."

Parça neyi anlatıyor? sorusunu bu parçaya yönelttiğimizde alacağımız cevap: "Aydın"ı anlatıyor olacaktır. Peki "Aydın"ın neyini anlatıyor? dediğimizde "Özelliklerini..." cevabını veriyoruz. Öyleyse bu parçanın konusu "aydının özellikleri"dir.

Bazen konu soruları şiir şeklinde de karşımıza çıkabilir.

Tema : Şiire hâkim olan duygu veya şiirde bahsedilen konuya tema denir.

"Burda güneş

Orda yağmur

Güneşte de güzel dünya

Yağmurda da

Şükürler olsun tanrım

Şükürler olsun sana

Verdiğin hayat pırıl pırıl"

Şimdi bu şiirin temasını bulalım.

Şair güneşi ve yağmuru anlattıktan sonra ikisinin de güzel olduğunu söylüyor. Sonra bunların güzelliğini genelleyerek yaşamın pırıl pırıl, yani güzel olduğuna değiniyor.

Memnun olduğu bu güzel yaşamı bahşettiğinden dolayı da Allah'a şükrediyor. Şair yaşamı güzel bulduğuna ve şiirde bunu anlattığına göre şiirin teması "yaşama sevinci" dir diyebiliriz.

PARAGRAFIN ANA DÜŞÜNCESİ

Ana düşünce, parçada yazarın okuyucuya vermek istediği mesajdır. Buna yazarın paragrafı yazma amacı da diyebiliriz.

Her paragrafın belli bir ana düşüncesi vardır. Bu düşünce bazen paragrafın herhangi bir yerinde bir cümle hâlinde verilir. Diğer cümleler bu düşünceyi açıklar ya da destekler. Bazen ise belli bir cümleyle verilmez, paragrafın bütününe sindirilir.

Paragrafın ana düşüncesini bulabilmek için kendimize "Yazar bu parçayı hangi amaçla yazdı?", "Bize ne demek istedi?" gibi soruları sorabiliriz.

"Oyun, çocukların ruhi eğitiminde önemli bir yer tutar ve gelişmelerini sağlar. Oyundan ve oyuncaklardan mahrum bazı çocukların, gelecekte asık yüzlü, somurtkan ve çekilmez kişiler oldukları görülmüştür. Oyunlar, aşırı olmadığı sürece, çocuklar için vazgeçilmez eğlence kaynaklarıdır."

Bu parçanın bütününde işlenen düşünce "Oyun ve oyuncağın, çocuğun ruhsal gelişimi için gerekli olduğu" fikridir.

Yazar bu ana düşünceyi zaten ilk cümlede "Oyun, çocukların ruhi eğitiminde önemli bir yer tutar. Ve gelişmelerini sağlar." Sözleriyle vermiştir. Daha sonraki cümlelerde ise bu düşüncesini açıklayıcı ve destekleyici yargıları vermiştir.

Bazen ana düşünce şiirle de sorulabilir.

"İnsan vardır fark edilmez süsünden,

Kimi farksızdır koyun sürüsünden.

Her gördüğün şekle aman kapılma.

İnsan belli olmaz görüntüsünden."

Bu parçada insan ve hayvan karşılaştırılmış. İyi bir hayvanın dıştan bakılarak anlaşılabileceği, insanın tanınmasının ise zor olduğu dile getirilmiştir. Anlatılan "İnsanın ne düşündüğü, ne yapmak istediği, kısaca içyüzü belli değildir." sözleri ile özetleyebiliriz.



PARAGRAFIN YARDIMCI DÜŞÜNCELERİ

Her paragraf tek bir konu üzerinde durur ve bir ana düşünceyi işler.

Paragrafta bunun dışında, ana düşüncenin daha iyi açıklanmasını sağlayan, onu daha belirgin hâle getiren, işlediği konunun sınırlarını çizen düşünceler de vardır. Bu düşüncelere de paragrafın yardımcı düşünceleri denir. Bir paragrafta ana düşünce bir tane iken yardımcı düşünce sayısı birden fazla olabilir.

Yardımcı düşünceyle ilgili sorular çoğu zaman olumsuz biçimdedir.

Bir parça üzerinde yardımcı düşünceleri inceleyelim.

"İyi yazmak ya da güzel konuşmak, kültürlü her insanın edinmek istediği erdemlerin başında gelir. Bu erdemlere sahip olmanın yolu, okumak ve okuduğunu anlamaktan geçer. Okuma, kültürün temeli olduğu kadar bilginin de başlıca kaynağıdır."

Şimdi bu parçadan bazı yardımcı düşünceler belirleyelim.

Parçanın son cümlesindeki "Okuma, kültürün temeli olduğu kadar bilginin de başlıca kaynağıdır." cümlesinden "Okumakla bilgi hazinemizin genişlediğinden" ifadesi;

Parçadaki "...güzel konuşmak.... Bu erdemlere sahip olmanın yolu, okumak ve okuduğunu anlamaktan geçer." sözlerinden "İfade güzelliğinin okumakla elde edileceğinden" ifadesi;

Parçadaki "Okuma, kültürün temeli olduğu kadar bilginin de başlıca kaynağıdır." cümlesinden "Okumanın, bilgi kaynaklarının en önemlisi olduğundan" ifadesi çıkarılabilir.

Ancak böyle bir parçadan "Bilgili insanların toplumda saygı gördüğünden" yargısı çıkarılamaz. Çünkü parçada bundan hiç bahsedilmemiştir.

PARAGRAFIN YAPISI

Paragrafın; bir makalenin, denemenin ya da başka bir yazının küçültülmüş biçimidir.

Nasıl bu tür yazıların giriş, gelişme ve sonuç bölümleri varsa, bir paragrafın da bu tür bölümleri vardır. İşte paragrafın yapısıyla ilgili sorular böyle bir bölümlemeyi ortaya çıkarmak için sorulur.



Giriş bölümü

Genelde tek cümleden oluşan giriş bölümünde parçada anlatılacak konu verilir.

“Sanatçı, toplumun sorunlarına duyarlı olmalıdır.” cümlesi giriş cümlesi olabilir.

Giriş bölümü cümlesinde, sanki giriş cümlesinden önce bir cümle varmış anlamını verebilecek olan "bu yüzden, bundan dolayı, kaldı ki, yine de, ama, fakat, oysa, çünkü, bunun için, ise..." gibi bağlayıcı ifadeler yer almaz.

Örneğin;

"Demek ki bizden gizlediği bazı şeyler var."

"Ağaç sevgisi de bizim önemli değerlerimizden biridir.”

"Çünkü kitabın kıymetini okuyan bilir."

"Şimdi de ağaç üzerine bir şeyler söyleyelim."

Yukarıdaki cümlelerden hiçbiri, bir parçanın giriş, yani ilk cümlesi olamaz. Çünkü bu cümlelerin hepsinde kendilerinden önce başka cümlelerin de olduğunun işaretlerini veren bağlayıcı ifadeler bulunmaktadır. Bu ifadelerin altı çizilmiştir.

Gelişme bölümü

Giriş bölümünde verilen konunun her yönüyle ortaya konduğu bölümdür.

Düşüncenin açılması için anlatım yollarından yararlanılır.

Sonuç bölümü

Gelişme bölümünde anlatılan olay, düşünce ya da duyguların bir sonuca bağlandığı bölümdür. Paragraf tamamlama soruları bu bölümle ilgilidir. Şimdi paragraf tamamlamaya değinelim.

PARAGRAF TAMAMLAMA

Parçanın son cümlesi bir bitiş bildirir. Ya anlatılanlardan bir sonuç çıkarılır ya da bir olayın bitişini gösterir. Bu soruların çözümünde cümlelerin anlamca bağlılığı yanında yapısal olarak bağlanmalarına da dikkat edilmelidir.

"Kalemi elime aldığım zaman bir şey yazmadan kalıyorum diyorsanız, bilgi tokluğu ve duygu zenginliğine sahip olmak için bol bol okuyunuz. Küçük yaşlardan itibaren kitaplarla dost olunuz. Kitapların o geniş dünyasına kulaç açtığınız zaman kendinizi daha mutlu ve güvenli hissedeceksiniz. Okudukça yazmaya karşı ihtiyacınız artacak

ve ..."

Bu parçada yazmak ile okumak arasında bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Bunu, parçanın giriş cümlesindeki "Kalemi elime aldığım zaman bir şey yazmadan kalkıyorum diyorsanız,..." varsayımına karşılık olarak, yine parçadaki "...bol bol okuyunuz." ifadesinden anlıyoruz. Yani parçada, yazmak isteyene okumak tavsiye ediliyor. Parça "Okudukça yazmaya karşı ihtiyacınız artacak ve ..." şeklinde devam ettiğine göre parçayı tamamlayacak ifade "yazmak" ile ilgili bir ifade olmalıdır. Öyleyse bu paragrafı "elinizi kaleme uzatacaksınız." şeklinde bir ifadeyle tamamlayabiliriz.

PARAGRAF OLUŞTURMA

Bir paragraf oluşturabilecek cümleler dağınık olarak verilir ve öğrencinin bunlardan bir paragraf oluşturması istenebilir. Bu tip sorularda cümlelerin anlamca ve yapıca birbirine bağlanabilmesi aranmalıdır.

Burada dikkat edilecek noktalar şunlardır:

Öncelikle cümlelerin hepsi okunarak bu cümlelerin ne anlattığı belirlenmeye çalışılmalıdır.

Eğer bir olay anlatılıyorsa olayın gerçekleşme sırası belirlenmelidir. (Zaman akışı)

Eğer bir fikir işleniyorsa bu düşüncenin mantık sırası belirlenmelidir.

Aşağıdaki karışık cümlelerle bir paragraf oluşturalım.

I. Çanakkale sırtlarını bombardıman ettiler.

II. Bir topçu bölüğünde yalnız Seyit ve Ali adlı iki topçu eri kaldı.

III. Oradan geçip İstanbul'u almaya çalışıyorlardı.

IV. 1915 yılında düşman gemileri Çanakkale Boğazı'na gelmişlerdir.

V. Oradaki askerlerimizin çoğu şehit düştü.

Bu cümlelerin hepsini okuduğumuzda Çanakkale Savaşı ile ilgili bir olayın hikâye edildiğini görmekteyiz. Yapacağımız iş olayın gerçekleşme sürecini belirlemek.

"Önce boğaza gemilerin gelmesi anlatılmalı. (IV) Gemilerin geliş amacı verilmeli.

(III) Sonra bombalama anlatılmalı.(I) Bombalamadan sonra anlatılması gereken olay askerlerimizin şehit düşmesi olacaktır. (V) Yalnız şehit düşmeyen iki topçumuz vardır.

(I) " Olay mantıken böyle sıralanmalı. Çünkü eylemlerden birinin gerçekleşmesi diğerine bağlı.

Bu parçadan bir paragraf oluşturulduğunda sıralama "IV - III - I - V - I" şeklinde olmalıdır.

DÜŞÜNCENİN AKIŞINI BOZAN CÜMLE

Paragrafı oluşturan cümlelerin hepsi aynı düşünce etrafında örgülenir, aynı konuyu anlatır.

Bazen parçalarda bir konu anlatılırken farklı bir düşünce veya konunun farklı bir yönü bir cümle hâlinde araya girer. Düşüncenin akışını bozan cümlelerin sorulduğu sorularda bizden istenen işte bu farklı cümleyi bulmaktır.

Bu soruların çözümünde yapılacak iş; her bir cümlenin ne anlattığını, bir iki kelimeyle tespit etmektir. Sonra bu tespitlerimizi karşılaştırmaktır. Görülecektir ki bir cümle haricinde hepsi aynı konudan veya konunun aynı yönünden bahsediyor. Farklı şeylerden bahseden cümle düşüncenin akışını bozan cümledir.

"(1) Ne güzel de süzülüyor martılar gökyüzünde. (2) Hep onlar gibi özgür olmak istemişimdir. (3) Her şey gözlerinde küçücük .... (4) Altlarında mavi deniz, üstlerinde masmavi gökyüzü..."

Bize yukarıdaki parçadan hareketle: "Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?" şeklinde bir soru sorumuş olsunlar. Yapacağımız ilk iş cümlelerde ne anlatıldığını birer kelimeyle belirlemektir. Parçadaki 1., 3. ve 4. cümlelerde "martıların uçuşundan" bahsedilirken 2. cümlede yazarın "martılara öykünmesinden" bahsedilmektedir. Öyleyse farklı olan, yani düşüncenin akışını bozan cümle 2'dekidir.

PARAGRAFIN BÖLÜNMESİ

Düşüncenin akışıyla ilgili bir diğer soru tipi de, parçanın iki paragrafa bölünebilmesiyle ilgilidir. Bu tip parçalarda, parçanın bir bölümünde bir düşünce, ikinci bölümünde başka bir düşünce işlenir.

Yazar konuyu işlerken her bir paragrafta konunun farklı bir yönünü işler. Anlattığı bir şeyden farklı bir şeye geçiş yaptığında yeni bir paragrafa da geçmesi gerekir. Sınavlarda iki ayrı düşüncenin işlendiği bölümler bir paragraf olarak verilir ve bizden bu paragrafı bölmemiz istenir.

Bu tip sorularda yapılacak iş her bir cümlede anlatılanı bir iki kelimeyle belirlemektir. Daha sonra belirlenen bu ifadeler karşılaştırılmalıdır. Görülecektir ki bir kısım cümlelerde bir konudan bahsedilirken diğer cümlelerde ise başka bir konudan bahsediliyor. Yapılacak en son iş; yeni, farklı konuya geçilen ilk cümleyi veya konuyla ilgili bakış açısının değiştiği ilk cümleyi tespit etmektir.

"(I) Kitap okumak için yaz, daha uygun mevsimdir. (II) Havalar ısınmaya başlayınca, doğanın her köşesi bir okuma yeri olur. (III) İstediğiniz yeri seçebilirsiniz. (IV) Parkta, deniz kıyısında, bir ağaç altında gönlünüzce okuyabilirsiniz. (V) Okuma biçimi ve yöntemi kişiden kişiye değişir. (VI) Kimileri beş on kitabı birden okumayı sever. (VII) Kimileri de bir kitabı bitirmeden ötekine başlamaz."

Bize bu parçayla ilgili "Bu parça açıklanan düşünceler bakımından ikiye bölünürse ikinci parça hangi cümleyle başlar?" şeklinde bir soru yöneltilmiş olsun.

Parçadaki cümleleri tek tek incelediğimizde I., II., III. ve IV. cümlelerde "kitap okumanın zaman ve zemininden" bahsedilirken V,VI ve VII. cümlelerde "kitap okuma biçiminden" bahsediliyor. Demek ki bu parçada iki düşünce işlenmiş ve ikinci düşünceye geçilen cümle, yani bölündüğünde ikinci paragrafın ilk cümlesi olacak olan cümle V. cümledir.

ANLATIM TEKNİKLERİ

Paragrafın dört temel anlatım tekniği vardır. Bunları sırası ile görelim.

Açıklayıcı Anlatım

Bilgi vermek amacı ile oluşturulan yazılarda kullanılan anlatım tekniğidir.

Bu tür yazılarda amaç okuyucuyu bilgilendirmek, ona bir şeyler öğretmek olduğundan sade ve anlaşılır bir dil kullanılır.

"Yakup Kadri Karaosmanoğlu edebiyatımızın önde gelen sanatçılarından biridir. Roman, hikâye, anı gibi değişik alanlarda eserler vermiş olan sanatçı daha çok romanları ile tanınmaktadır. Romanlarında önceleri kişisel konuları işleyen sanatçı daha sonra toplumsal konulara yönelmiştir. "Kiralık Konak"ta nesiller arası duygu ve düşünce farklılıklarını işleyen sanatçı, "Yaban" romanında Kurtuluş Savaşı yıllarında köy yaşamını, köylü - aydın çatışmasını işlemiştir."

Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi parçada "Yakup Kadri" okuyucuya tanıtılmış, sanatçının eserleri ile ilgili bilgiler verilmiştir. İşte öğreticiliği esas alan bu tür anlatıma açıklayıcı anlatım denir.

Tartışmacı Anlatım

Tartışma, kişinin kendisinden farklı düşünen kişi ya da kişileri kendi düşüncesine inandırma çabasıdır. Farklı düşünceler, farlı kişiler olacak ki kişi, karşısındakine kendi düşüncesini anlatma, onu kendi görüşüne inandırma çabası içinde olsun.

Demek ki tartışmacı anlatımda farklı konular işlenir ve bu farklı konulardan birinin daha doğru, daha güzel olduğu kanıtlanmaya çalışılır.

"İyi konuşmasını bilen iyi yazmasını da bilirmiş. Konuştuğumuz gibi yazmak olacak iş midir? Yazıda hani bizim konuşmamızın ateşi? Sesimizi de kâğıt üzerinde gösterebilir miyiz? Yazı hiçbir zaman konuşmanın tıpkısı olamaz. Konuşurken karşımızdakine başımız, ellerimizin hareketleriyle sesimizin türlü yükselmeli, alçalmaları ile anlatabildiğimiz şeyleri yazı ile anlatamaz, duyuramayız."

Bu paragrafta "iyi konuşmasını bilenin iyi yazıp yazmayacağı" konusu tartışılmıştır. Yazar yer yer sorular sorarak ve bu sorulara yine kendi cevaplar vererek biri ile konuşuyormuş izlenimini uyandırmış ve düşüncelerini bu şekilde anlatmıştır.

Öyküleyici Anlatım

Bir konunun, bir olayın bir ya da daha çok kahraman etrafında, belirli bir zaman ve yer içinde anlatıldığı anlatım tekniğidir.

Öyküleyici anlatım olay kaynaklı bir anlatım tekniğidir. Öyküleyici anlatımın olabilmesi için bir kişinin başından geçen bir ya da daha çok olayın olması gerekir. Bir kişinin başından geçenler, bir trafik kazası, bir futbol karşılaşması, geçmişte yaşadığı bir takım olaylar... öyküleyici anlatımın sınırlarına girmektedir.

"Karanlık bir kış gecesi saat üç sularıydı. Bilmem nereden eve dönüyordum. Herkes derin bir uykudaydı. O duruma gelmiştim ki kendisini dinleye dinleye kapılan insanlar gibi "Ah, bir polise rastlasam!" diyordum. Birden bire iki gölge gördüm. Biri hızlı hızlı sert adımlarla doğuya doğru giden ufak tefek bir adamdı. Diğeri sekiz on yaşlarında bir kız çocuğu."

Öyküleyici anlatımda her şey hareket hâlindedir. Varlıklar hayatın akışı içinde devamlı bir hareketlilik ve değişme içinde ele alınır. Yukarıdaki parçada bu görülmektedir.

Betimleyici Anlatım

Yazarın dış dünya ile ilgili gözlemlerini okuyucunun gözünde canlanacak şekilde anlatması ile oluşan anlatım tekniğine betimleyici anlatım denir. Görselliğin daha ağır bastığı bu anlatıma tasvir de denmektedir.

Betimlemede bir doğa parçası, bir bahçe, bir ev, bir dağ, hatta iç ve dış özellikleri ile bir insan ayırt edici yönleri ile anlatılabilir.

Varlıkların değişik yönleri anlatıldığından betimlemelerde sıfatlar çokça kullanılır.

"Güneş dağların arkasından çekilirken, son aydınlığını denize bırakıyor. Hava rüzgârsız. Deniz ince ince dalgalanıyor. Mavi sular biraz uzakta pembe oluyor, kırmızılaşıyor. Renkler yumuşak hatlarla birbirinden ayrılıyor. Karanlık bastırmadan önce renklerin denizdeki valsi bu, büyüsü..."

Betimlemelerin insanı konu alan kısmına portre denir.

Portrede insanın dış özellikleri ya da iç özellikleri yani karakteri ele alınabilir. Bazen ikisi de bir parçada iç içe olabilir.

"Kapıda yaşlı bir adam belirdi. Üzerinde biraz eski, açık mavi bir takım elbise vardı. Ceketin üst cebinde üçgen şeklinde kıvrılmış mendil, kravatıyla aynı renkteydi. Yer yer ağarmış saçlarını sol tarafa yatırmış, hâlâ siyahlığını koruyan bıyıklarını üst dudağının üzerini kapatacak şekilde bırakmış. Ayağında yıllar önce gençlerin oldukça rağbet ettiği ucu sivri ucu küt biçimli ayakkabılar vardı."

DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI

Bir de daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatım tekniklerinin içinde kullanılan, düşünceyi geliştirme yolları vardır. Şimdi de bunları görelim.

Karşılaştırma

Birden fazla varlık ya da kavramın aralarındaki benzerlerini ya da farklarını ortaya koymak için başvurulan anlatım yoludur. Bunda amaç kavramın başka kavramlardan farklı yönlerini ortaya koymak, böylece onun belirgin özelliklerinin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Ya da ortak yönler söylenerek bu özelliklerin daha iyi belirmesi amaçlanır.

"İnternet medyanın bir parçasıdır ancak çok seçeneğe sahip olması açısından medyadan daha üstündür. İnternette geri beslenme açısından müthiş bir olanak mevcut. Çok seçenek olduğu için insanları geleneksel medya gibi bir kulvarda tutamazsın. Bir gazeteyi al demekle, bir siteyi izle demek arasında çok büyük fark vardır. İnsan medyaya kıyasla internette sürekli yeni şeyler keşfediyor."

Tanık Gösterme

Yazar, okuru kendi düşüncelerinin doğruluğuna inandırmak için sözünü ettiği konuda söz sahibi olan birisinin sözünü yazısına alabilir. Böylece kendinin de haklı olduğunu belirtir. Tanık gösterilecek kişini sadece adının anılması yetmez. Ona ait sözün de yazıda olması gerekir.

"Türk şiirinde deha şairler çıktı. Fakat şiiri değerli kılan sadece daha şairler değildir. Küçük şairler de şiire katkıda bulunur. Eliot: 'Bir büyük şair vardır, bunlar edebiyatta devrim yaparlar. Bir de küçük şairler vardır ki onlar da bireysel ruh durumlarını dışa vuran çok güzel şiirler yazarak edebiyat dünyasını zenginleştirirler.' Sözleri ile bunu desteklemektedir."

Benzetme

Bir kavramı ya da varlığı başka kavram ya da varlığa ait özelliklerle anlatmadır.

"Deneme yazarı bir söz işçisidir. Onun bir kuyumcuya benzetirim ben kuyumcu nasıl değerli madeni bin bir özenle işleyerek çok değerli eserler oluşturursa, deneme yazarı da sözcükleri büyük bir dikkatle ve özenle bir araya getirerek eserini oluşturur."



Tanımlama

Sözü edilen kavram ya da varlığın ne olduğunun açıklanmasıdır. Daha çok açıklama ve tartışma tekniklerinde kullanılan bu yolla tanımlanan şeyin okurun zihninde daha kolay belirmesi amaçlanır. Parça içinde bir tek tanımın verilmesi tanımlama için yeterlidir.

"İnsanın bazen mırıltısı, bazen çığlığıdır öykü. Ölüme karşı başkaldırıdır. Kör geceye tutulan şavktır. Çölde bulunan vahadır. Bir anlığına bile olsa, bağımsızlıktır. Ölümlü, çaresiz hayatlarımızda, bir kavalcının nefesindeki ezgi, bir ekmekçinin koca hamur teknesine saldığı güzel mayadır..."



Örneklendirme

Sözü edilen bir düşüncenin zihinlerde somut hâle getirilebilmesi için başvurulan bir düşünceyi geliştirme yoludur. Yerinde verilen bir örnek bazen söylenecek birçok sözden daha etkili ve kalıcı olabilir.

Bu bazen bir fıkra, bir eser, bir öykü olabilir.

"Toplumda insanlar arası güvensizlik, iletişimsizlik ve bencillik artarak devam ediyor. İnsanlar arsındaki uçurum her gün artıyor. Bu tablo karşısında derin bir ümitsizliğe düştüğümüzde bazen öyle insani olaylarla karşılaşıyoruz ki birden bire yüreğimizdeki kireçler çözülüyor; umutsuzluklar çiçek açan umutlara dönüyor. Bir sanatçımız için düzenlenen konser de bunlardan biri. Amansız bir hastalığa yakalanan bu müzisyeni iyileştirmek, onun tedavi masraflarını karşılamak için bütün müzisyen arkadaşları seferber olmuşlar."




KAYNAK:www.derscalisiyorum.com

YAZIM KURALLARI



YAZIM KURALLARI

Sözcüklerin ve harflerin yazılışıyla ilgili belli kurallar da vardır. Bunları şimdi ayrı ayrı göreceğiz.

BÜYÜK HARFLERİN KULLANILDIĞI YERLER

⦁ Her cümle büyük harfle başlar. Ancak sıralı cümlelerde, cümleler arasında noktalı virgül kullanıldığında, bu işaretten sonraki cümle küçük harfle başlar.

“Her sabah, erkenden kalkarım; işe geç kalmamaya özen gösteririm.”

cümlesinde birinci cümle büyük harfle başladığı halde, ikinci cümle küçük harfle başlamıştır.

⦁ Kitap, dergi isimleri, kurum, kuruluş isimleri ve diğer özel isimler daima büyük harfle başlar.

“Ben bu Yalnızız romanını çok beğeniyorum.”

“Sonunda Milli Eğitim Bakanlığı’nda iş bulmuş.”

⦁ Özel isimlere bağlı ünvan ve lakaplar özel isimden önce de gelse sonra da, büyük harfle başlar.

“Bunu yapsa yapsa Borazan Mustafa yapar.”

“Bugün bize Avukat Rıza Bey gelecek.”

⦁ Ay, Güneş, Dünya ve öteki gezegen isimleri gerçek anlamıyla kullanılırsa büyük harfle, mecaz anlama gelirse küçük harfle başlar.

“Artık Dünya’nın Güneş’e uzaklığı biliniyor.”

cümlesinde altı çizili sözcükler gerçek anlamda olduklarından büyük harfle başlamış ve ekler kesmeyle ayrılmıştır.

“Haberi duyunca dünyalar benim oldu sanki.”

cümlesinde altı çizili söz mecaz anlamda olduğundan küçük harfle başlamış ve ekler ayrılmamıştır.

⦁ Yön bildiren isimler, yönünü bildirdiği isimden önce gelirse (yani sıfat olursa) büyük harfle, sonra gelirse küçük harfle başlar.

“Bu derste Kuzey Anadolu’yu göreceğiz.”

“Bu derste Anadolu’nun kuzeyini göreceğiz.”

cümlelerinde altı çizili söz birinci cümlede sıfat olmuş ve büyük harfle yazılmış, ikincide isim olmuş ve küçük harfle yazılmıştır.

⦁ Tarihler arasında kullanılan gün ve ay isimleri büyük harfle başlar.

“30 Mart 1994 Pazartesi günü bir oğlum oldu.”

“Buraya her yıl mart ayında gelirler.”

Cümlelerinde tarihler arasında kullanıldığı birinci cümlede büyük harfle başlatılan “mart” sözü tarihler arasında olmadığı ikinci cümlede küçük harfle başlatılmıştır.

“Mİ” SORU EDATININ YAZIMI

⦁ Bu edat kendinden önceki sözcüğe ayrı, kendinden sonraki eklere bitişik yazılır.

“Bunu biliyor musunuz?

“Bu olayı Emre’ mi anlattı?”

yanlış

“Bu olayı Emre mi anlattı?”

doğru

İKİLEMELERİN YAZIMI

⦁ İkilemeyi oluşturan sözcüklerin arasına hiçbir noktalama işareti getirilmez.

“Olanları bana bir, bir anlattı.”

yanlış

“O buraya aşağı-yukarı iki saatte bir uğrar.”

yanlış

cümlelerinde birincide virgül, ikincide kısa çizgi, yazım yanlışına neden olmuştur.

⦁ Pekiştirmeli sözcükler ise daima bitişik yazılır.

“Koskocaman adamsın, sapasağlamsın çalış biraz.”

SAYILARIN YAZIMI

⦁ Sayı isimleri birbirinden ayrı yazılır.

“Yirmi iki bin sekiz yüz altmış yedi lira artmış.”

⦁ Sayılara gelen ekler sayının okunuşuna göre getirilmeli.

“Yarışmada 6′ıncı olduğuma sevindim.”

cümlesinde altı çizili söz yanlış yazmıştır. Çünkü sayıyı yazıyla yazsak “altıncı” olur yani ek “-ncı” olacaktır.

“Bana 3′de geleceğini söylemişti.”

cümlesinde de ekte hata vardır. Çünkü “üç” sözü sert sessizle biter, buna göre ek de sert sessiz olmalı yani “3′te” olmalıdır.

“Kİ” BAĞLACININ YAZIMI

Türkçe’de üç tür “ki” vardır: İlgi zamiri, sıfat yapan ek ve bağlaç. Bunlardan ilk ikisi kendinden önceki sözcüğe bitişik, sonuncusu ayrı yazılır.

İlgi zamiri daima bir ismin yerine geçer ve cümleden çıkarılamaz.

“Sizin arabanız yeni, bizimki biraz eskice.”

cümlesinde “-ki” araba isminin yerine geçmiştir.

Sıfat yapan ek, eklendiği sözcüğe ait olan bir ismin sıfatı olur. Cümleden çıkarılamaz.

“Çantandaki kalemleri çıkar bakalım.”

Bağlaç olan ki ise cümlede açıklama anlamı verir. Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulmaz. Çekimli fiillerden sonra gelen “ki” ler daima bağlaçtır.

“Baktım ki gelmiyor, ben yanına gittim.”

“O ki bunu bana yaptı, herkes yapar.

“DE” BAĞLACININ YAZIMI

Türkçe’de iki tür “de” vardır: Hal eki ve bağlaç.

Hal eki cümlede yer, zaman bildirecek şekilde kullanılır ve cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı bozulur.

“Beni durakta bekle.”

“Geldiğinde beni arardı.”

Cümlelerindeki “de”leri çıkarırsak cümlenin anlamsız hale geldiğini görürüz.

Bağlaç olan “de” cümlede başka şeylerin de olduğu anlamını verir. Cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamı daralır ama bozulmaz.

“Sen de gelecek misin?”

“Baktı da tanımadı.”

Cümlelerinde “de”leri çıkarırsak, birincide başka şeylerinde olduğu anlamı ortadan kalkar, ama cümle yine anlamlıdır. İkincide ise daralma bile olmaz.

“Bu soru hiç te zor değil.

yanlış

“Bu soru hiç de zor değil.

doğru

Bizimle Yunus’da gelecek mi?

yanlış

Bizimle Yunus da gelecek mi?

doğru

Yusuf’ki bunu bilemedi, kimse bilemez.

yanlış

Yusuf ki bunu bilemedi, kimse bilemez.

doğru

BİLEŞİK SÖZCÜKLERİN YAZIMI

Bileşik sözcükler daima bitişik yazılır. Ancak bileşik fiillerin bir bölümünün, bileşik sıfatların ayrı yazılanları da vardır.

Buna göre kurallı bileşik fiiller (yeterlik, sürerlik, tezlik, yaklaşma fiilleri) daima bitişik yazılır.

“gelebilir, gidiverdi, bakakaldı, düşeyazdı”

Yardımcı fiille yapılanlarda isim durumundaki sözcükte ses düşmesi ya da türemesi oluyorsa bitişik, olmuyorsa ayrı yazılır.

“yolcu etti, sabretti, hissetti”

Anlamca kaynaşmış bileşik fiillerin ise kimileri bitişik kimileri ayrı yazılır belli bir kuralı yoktur.

“Dalga geçme, vazgeçme”

İki sözcüğün anlamını kaybedip kendi anlamlarından başka bir anlama gelerek oluşturdukları bileşik sözcükler bitişik yazılır. Bileşik sözcükler konusunu yeniden gözden geçirin.

“Bu gecekondu kimin acaba?”

“Böyle gelişigüzel konuşmayı bırak.”

Burada özellikle, karıştırılan birkaç sözcüğü de anlatmadan geçmeyelim.

“Herhangi bir sorun yok ortalıkta.”

“Hiçbir soru zor değildi.”

“Birtakım insanlar giyimlerine önem vermezler.”

“Birkaç kişinin sözü birçoğunu üzdü.”

“Elverir ki bir gün bana, gel, desin.”

YAZIMI KARIŞTIRILAN SÖZCÜKLER

Kimi sözcüklerin yazımı çoğu zaman, seslerin yeri değiştirildiğinden yanlış olur. Bunlardan birkaçını gösterelim.

Yanıl

Yalın

Kırp –



– ış

ız

ık ®

®

® D

yanlış

yalnız

kirpik

kibrit Y

yalnış

yanlız

kiprik

kirbit

KISATMALARIN YAZIMI

⦁ Sözcüklerin baş harflerinin alınmasıyla oluşturulan kısaltmalar daima büyük harfle yazılır. Bu kısatmalara ek getirilirken, harflerin ifade ettiği sözcükler söylenmez sadece harfler okunarak getirilir.

“ÖSS’de başarılı olamadı.”

cümlesinde eğer harflerin ifade ettiği sözcükleri söylesek ek “Öğrenci Seçme Sınavı’nda” şeklinde olacaktı. Kısaltıldığında “de” şeklinde olmuştur.



NOKTALAMA İŞARETLERİ



NOKTALAMA İŞARETLERİ

Dilimizde ilk kez Tanzimat döneminde kullanılan noktalama işaretleri, yazının daha kolay anlaşılmasını sağlar. Yazının okunmasını kolaylaştırır ve anlam karışıklığına düşülmesine engel olur.

Biz konuşurken cümlede anlatmak istediklerimizi ses tonumuzla açık olarak ortaya koyabiliriz. Nerede duracağımızı nerede vurgu yapacağımızı biliriz. Ancak yazıda böyle bir vurgulama yapamadığımızdan, bunu noktalama işaretleriyle sağlamaya çalışırız.

Şimdi noktalama işaretlerinin neler olduğunu ayrıntılarıyla görelim.

NOKTA (.)

⦁ Anlamca tamamlanmış cümlelerin sonunda kullanılır.

“Bu konuyu mutlaka öğrenmeliyim.”

“Seni de bekliyoruz bu akşamki yemeğe.”

⦁ Sözcüklerin kısaltılarak yazılmaları halinde kullanılır.

“Seni bir de Dr. Ali Bey’e götürelim.”

“Askerlere Yzb. Ahmet emir vermiş.”

Sözcüklerin baş harflerinin alınmasıyla yapılan kısaltmalarda artık nokta kullanılmıyor.

“Arkadaşım DSİ’de çalışıyormuş.”

⦁ Rakamla yazılan tarihler arasında kullanılır.

“15.5.1995 tarihinde anlaşma imzalandı.”

⦁ Sıra bildiren “-ncı, -nci” eklerinin yerine kullanılır.

“Şimdi de 2. maddeyi inceleyelim.”

⦁ Saat ve dakikaların yazımında kullanılır.

“Bugün 8.45‘te toplantı var.”

VİRGÜL (,)

⦁ Eş görevli sözcük ve söz öbeklerinin aralarında kullanılır.

“Kitaplarını, defterlerini, kalemlerini alıp gitti.”

cümlesinde nesnelerin ayrılmasında,

“Kırmızı, güzel bir arabası vardı.”

cümlesinde sıfatların ayrılmasında kullanılmıştır.

⦁ Anlamca karışan öğelerin ayrılmasında kullanılır.

“Yaşlı kadının yanına yaklaştı.”

“Yaşlı, kadının yanına yaklaştı.”

cümlesinde virgül özneyi ayırmakta kullanılmıştır. Eğer olmasaydı, “yaşlı” sözü sıfat olurdu.

⦁ Arasözlerin başında ve sonunda kullanılır.

“Bu evi, çocukluğumun geçtiği yeri, asla sattırmam.”

⦁ İçinde başka virgül bulunmayan sıralı cümlelerin ayrılmasında kullanılır.

“Beni çağırdı, kendisi gelmedi.”

⦁ Cümle içindeki ünlem bildiren sözcüklerden sonra kullanılır.

“Yoo, bu kadarına dayanamam!”

⦁ Seslenme bildiren sözcüklerden sonra kullanılır.

“Arkadaşlar, biraz beni dinler misiniz?”

NOKTALI VİRGÜL (;)

⦁ Öğe sayısı fazla olan ya da cümle içinde virgül bulunan sıralı cümleler arasında kullanılır.

“Öğretmen, elindeki not defterini açtı; sözlü yapacağı bir öğrenci aradı.”

⦁ Bir bağlaçla birbirine bağlanan cümleler arasında bağlaçtan önce kullanılır.

“Beni davet etmediniz; ama bunun için size kızmıyorum.”

⦁ Aralarında nitelik farkı bulunan söz öbeklerinin ayrılmasında kullanılır.

“Sözcükler isim, sıfat, zamir, zarf; edat, bağlaç, ünlem; fiil gibi gruplara ayrılabilir.

⦁ Öznenin diğer öğelerle karıştığı yerlerde kullanılır.

“Küçük; eski bir eve girdi.”

cümlesinde giren “küçük”tür. Eğer virgül koysaydık bu sözcük evin sıfatı olarak da düşünülebilirdi.

İKİ NOKTA (:)

⦁ Bir cümlede açıklama yapılacaksa, açıklamaya başlamadan hemen önce iki nokta kullanılır.

“Türkçe’de sözcük kökleri iki ana gruba ayrılır: İsim ve fiil.

⦁ Kavramlar tanımlanırken ya da açıklanırken kullanılır.

İsim: Varlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir.

⦁ Konuşma metinlerinde kullanılır.

Ahmet: “Ne zaman geldiniz eve?” diye sordu.

ÜÇ NOKTA (…)

⦁ Benzer örneklerin sürdürülebileceğini göstermek için kullanılır.

“Bahçede elma, portakal, … daha birçok meyve ağacı vardı.”

⦁ Anlamca tamamlanmamış cümlelerin sonunda kullanılır.

“Bir de istediğimi almamışsa….”

⦁ Söylenmek istenmeyen sözler yerine kullanılır.

“Bu suçu … işlemiş olabilir.”

⦁ Bir alıntının alınmayan yerleri yerine kullanılır.

Ahmet Haşim “… sözden ziyade musikiye yakın …” sözleriyle tanımlamıştır şiiri.

⦁ Sözün bir yerde kesildiğini anlatmak için kullanılır.

– Niçin gelmedin?

– Benim …

– Mazereti bırak da gerçeği söyle.

⦁ Yüklemi bulunmayan cümlelerin sonunda kullanılır.

“Karşıda başı dumanlı dağlar … Yan tarafta küçük bir dere …”

SIRA NOKTALAR (…..)

⦁ Şiirde alınmayan dizelerin, yazıda alınmayan bölümlerin yerine kullanılır.

Ne sitem ne korku yalnızlıktan

…..

Süslenmiş gemiler geçse açıktan

…..

dizelerindeki kafiyeleri inceleyelim.

⦁ Konuşmalarda kişinin sustuğunu göstermek için kullanılır.

– Neden geldin?

– …..

– Seni o mu çağırdı?



KISA ÇİZGİ (-)

⦁ Bir olayın başlangıç ve bitiş tarihleri arasında kullanılır.

“Bu savaş 1939 – 1945 yılları arasında olmuştur.”

⦁ Birbiriyle ilgili ülke ya da kavram isimleri arasında kullanılır.

“Türkiye – Suriye ilişkileri biraz gergin.”

“Devlette yasama – yürütme – yargı organları net olarak ayrılmalıdır.”

⦁ Cümle içindeki arasözlerin başında ve sonunda kullanılır.

“Bu konuyu – sen de hatırlarsın – onunla konuşmuştuk.”

⦁ Cümle sonunda sözcük yarım kaldığında kullanılır.

“Şiir konusunda onun da benimle aynı görüşte olduğunu duyunca çok sevindim.”

Eğer satır sonunda özel isim bitmiş ve ona ait olan ek diğer satıra düşmüşse, arada kısa çizgi değil kesme (‘) kullanılır.

“Sizinle geçen yıl bugün yine aynı şehirde Ankara’da karşılaşmıştık .”

⦁ Dilbilgisinde eklerin ve mastar halindeki fiillerin gösterilmesinde kullanılır.

“Kitapçı” sözcüğü “-çı” yapım ekini almıştır.

“Çalışkan” sözcüğü “çalış-” fiilinden türemiştir.

⦁ Osmanlıca tamlamalarda kullanılır.

“Servet-i Fünun edebiyatından sonra Fecr-i Ati topluluğu gelir.”

UZUN ÇİZGİ (—)

Konuşma metinlerinde, konuşmaların başında kullanılır.

– Sen de bizimle gelecek misin?

– Neden gelmeyeyim?

– Hiç, sordum sadece.

KESME İŞARETİ (‘)

⦁ Özel isimlere gelen çekim eklerinin ayrılmasında kullanılır.

“Bu konuda bir de Ahmet’in fikrini alalım.”

Eğer özel isim, yapım eki almışsa çekim ekleri kesmeyle ayrılmaz.

“Bu soruyu bir de İzmirlilere soralım.”

⦁ Sayılara ek getirilirken kullanılır.

“Toplantı 10.45′te başlayacaktır.”

⦁ Kısaltmalara ek geldiğinde kullanılır.

“Sorun BM’de görüşülecekmiş.”

⦁ İki sözcüğün kaynaştırılarak söylenmesi sırasında ses düşmesi olursa ya da şiirde vezin gereği ses düşmesi yapılmışsa kullanılır.

“Acep bu yerde var m’ola

Şöyle garip bencileyin”

“Yine n’oldu da ağlıyorsun?”

⦁ Anlamca karışan sözcüklerin yazımında kullanılır.

“Bu sorunun nasıl çözüleceğini bilmiyorum.”

Cümleside altı çizili sözün “soru” mu yoksa “sorun” mu olduğu belli değil. Bu karışıklığı kesmeyle giderebiliriz.

“Bu soru’nun nasıl çözüleceğini bilmiyorum.”

cümlesinde sözcüğün “soru” olduğu açıklanmış olur.

SORU İŞARETİ (?)

⦁ Soru anlamı taşıyan cümlelerin sonunda kullanılır.

“Sana bu haberi kim verdi?”

⦁ Sözcüğün karşıt anlamının ifade edilmek istendiği yerlerde kullanılır.

“Burada ondan daha akıllı (?) biri var mı ki?

⦁ Kesin olarak bilinmeyen tarihler yerine kullanılır.

“Yunus Emre (? – ?) Tekke şiirinin kurucusudur.”

TIRNAK İŞARETİ (“ ”)

⦁ Cümle içinde başkasına ait sözlerde kullanılır.

O bana: “Şimdi sizinle gelemem.” demişti.

⦁ Cümle içinde geçen kitap, dergi isimleri tırnak içine alınabilir.

Bu derste “Aşk-ı Memnu” romanını inceledik.

Tırnak içindeki söze ek gelirse, tırnaktan sonra gelir ve kesme kullanılmaz.

Siz bir de Haşim’in “O Belde” sini okuyun.

⦁ Cümlede önemsenen, vurgulanmak istenen sözcükler tırnak içine alınabilir.

Benim söylediklerim “vaad” değil “gerçek”tir.

⦁ Alıntılar tırnak içine alınarak verilir.

Yunus’un “Bana seni gerek seni” dizesi, amacını ortaya koyar.

Tırnak içindeki cümlenin içinde bir tırnak daha kullanmak gerekirse bu kez tekli tırnak (‘ ’) kullanılır.

“Haşim, şiirin yoruma açık olmasını ister ve daima ‘Şiir her okuyanda ayrı duygular uyandırmalıdır.’ der.”

PARANTEZ (AYRAÇ) İŞARETİ ( ( ) )

⦁ Cümle içinde bir sözcüğün eş anlamlısı verilirse kullanılır.

“Bu dizede teşhis (kişileştirme) yapılmış.”

⦁ Cümledeki herhangi bir sözcüğün açıklanması durumunda kullanılır.

“Kıbrıs konusunda iki ülke (Türkiye ve Yunanistan) hiçbir zaman anlaşamaz.”

⦁ Cümle içinde kullanılan tarihler ya da bir sözcüğün anlamıyla ilgili noktalamalar parantez içine alınır.

“Bu öğretim yılında (1993 – 1994), devlet yine gelişmiş (?) eğitim sistemleri deneyecekmiş.”

⦁ Yabancı sözcüklerin okunuşu parantez içinde gösterilir.

“Bacon (Beykın) ünlü bir deneme yazarıdır.”

⦁ Tiyatro metinlerinde hareketleri anlatan bölümler parantez içine alınır.

“Kadın (başını öne eğerek): “Bilmiyorum.” dedi.

ÜNLEM İŞARETİ (!)

⦁ Ünlem cümlelerinin sonunda kullanılır.

“Hey, bana baksana sen!”

“Yandım!”

“Aman Allah’ım!”

⦁ Bir sözün yanında parantez içinde ünlem işareti bulunuyorsa, o söze inanılmadığını gösterir.

⦁ “Ne kadar nazik (!) biri olduğunu göreceksin.”




KAYNAK: www.derscalisiyorum.com


SES BiLGiSi

SES BiLGiSi

Her dilde olduğu gibi, dilimizde de sesler ünlü ve ünsüz olmak üzere iki grupta incelenir. Bir sözcükte ünlüler arasında olduğu gibi ünsüzler arasında da bazı özellikler, hatta ünlülerle ünsüzler arasında bazı özellikler vardır. Bunları belli başlıklar altında inceleyelim.
BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU
Türkçe’de sekiz ünlü vardır. Bunlardan a, ı, o, u kalın, e, i, ö, ü incedir. Bir sözcükte kalın ünlülerden sonra kalın, ince ünlülerden sonra ince ünlülerin gelmesi kuralına büyük ünlü uyumu denir.
Örneğin;
“öğretmen” sözcüğü, bütün ünlüleri ince olduğu için kurala uyar, “asker” sözcüğü “a” kalın “e” ince ünlü olduğundan kurala uymaz.
Üniversite sınavlarında bununla ilgili bir soru bugüne dek sorulmamıştır.
KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU
Bir sözcükte düz ünlüden sonra düz, yuvarlak ünlüden sonra düz – geniş veya dar – yuvarlak ünlülerin gelmesi kuralıdır. Özetle bu kurala göre;
a, ı
e, i Ş
Ş a, ı
e, i
a, ı, e, i ünlüleri birbirinden sonra gelebilir.
o, ö, u, ü ünlülerinden sonra ise u, ü, a, e gelebilir.
Bundan da soru çıkmadığından üzerinde fazla durmuyoruz.
ÜNSÜZ BENZEŞMESİ
Dilimizde ünsüzler sert ve yumuşak olmak üzere iki gruba ayrılır.
Sert ünlüler “ç, f, t, h, s, k, p, ş” ünsüzleridir. Bunun dışında kalanlar ise yumuşak ünsüzlerdir.
Bir sözcük sert bir ünsüzle bitiyor ve o sözcüğe ünsüzle başlayan bir ek geliyorsa, ekin başındaki ünsüz sertleşir. Buna ünsüz benzeşmesi denir. Elbette bu benzeşme sert ve yumuşak şekli olan seslerde söz konusudur. Bu özelliği dört seste görüyoruz;
p,
¯
b ç,
¯
c t,
¯
d k
¯
ğ(g) ¾®
¾® Sert ünsüzler
Yumuşak ünsüzler
Şimdi bu kuralı örneklendirelim:
“Kitap” sözcüğünün sonundaki “p” sesi serttir. Bu sözcüğe biz “-de” hal ekini getirirsek “kitapda” sözü oluşur. Bu durumda ekin başındaki “d” sesi yumuşak olduğundan sözcükte ünsüz benzeşmesine aykırı bir durum görülür. Kurala uyulması için, “d” sesi sertleşmelidir. Bunun serti ise, yukarıda göstermiştik, “t” dir. Dolayısıyla sözcük, “kitapta” olacaktır.
okul-dan
av-cı
bil-gin
al-dı ®
®
®
® okuldan
avcı
bilgin
aldı ağaç-dan
ocak-cı
seç-gin
kaç-dı ®
®
®
® ağaçtan
ocakçı
seçkin
kaçtı
Yukarıdaki sözcüklerde eklerin sözcüğe nasıl uyduğu görülüyor. Birinci gruptaki sözcüklerde ek, yumuşak ünsüzle biten sözcüklere geldiğinde değişmemiş, ancak ikinci gruptaki sert ünsüzlere geldiği zaman sertleşmiştir.
Bu durum sadece çekim eklerinde değil yapım eklerinde de geçerlidir.
Ekler sayılara geldiğinde de aynı durum geçerlidir. Sayının sesleri nasılsa ek de öyle olmalıdır.
11′de
8′den 5′te
3′ten
Özel isimlerde de aynı kural geçerlidir.
Samsun’dan
Emin’de Sinop’tan
Yunus’ta
ÜNSÜZ YUMUŞAMASI
İki ünlü arasında kalan sert ünsüzler yumuşar. Buna “ünsüz değişimi” denir. Elbette bu özellik, ancak yukarıda da söylediğimiz sert ve yumuşak şekli bulunan seslerde geçerlidir. Bunlar p, ç, t, k sert sessizleridir. Örneğin; “ağaç” sözcüğüne -i hal ekini getirsek, sözcüğün sonundaki “ç” sert sessizi yumuşayarak “c” olur; yani “ağacı” şeklinde yazılır.
dolap
çekiç
kanat
yemek


a
e
ı
e ®
®
®
® dolaba
çekice
kanadı
yemeğe (dolaba baktı)
(çekice uzandı)
(kanadı kırıldı)
(yemeğe gitti)
Yukarıdaki örneklerde sert sessizlerin yumuşadığı görülüyor.
Ancak bu kural her sözcükte geçerli değil.
Örneğin;
“Davranışları, doğruluğunun kanıtıdır.”
cümlesinde altı çizili sözdeki “t” sert ünsüzü iki ünlü arasında kaldığı halde yumuşamamıştır.
Hangi sözcükte bu yumuşamanın olacağı hangisinde olmayacağı, belli bir kurala bağlanamaz. Hatta tek heceli sözcüklerin çoğunda olmazken, bazılarında olabilir. Bunu sözcüğün günlük kullanımlarını dikkate alarak anlayabilirsiniz.
tek
çok
i
u ®
® teki
çoğu (onların teki bile gelmedi)
(çocukların çoğu buradaydı)
görüldüğü gibi birincide değişim olmadığı halde ikincide olmuştur.
Dilimize Arapçadan geçen ve son hecesindeki ünlünün uzun okunduğu kelimelerde ünsüz değişimi yapılmaz.
“Sınavda hukuku seçecekmiş.”
cümlesindeki altı çizili söz buna örnektir.
Bazı sözcüklerde ise ses iki ünlü arasında kalmamasına rağmen yumuşar.
kalp
art
renk
harç


i
ı
i
ı ®
®
®
® kalbi
ardı
rengi
harcı (kalbi ağrıyor)
(ardına bakma)
(rengi solmuş)
(harcı getirin)
Görüldüğü gibi iki ünlü arasında kalmadığı halde “p, ç, t, k” sert ünsüzleri yumuşamıştır. Bazı sözcüklerde ise bu seslerin yumuşamadığı görülür.
Örneğin;
“Sonunda işler sarpa sardı.”
cümlesinde altı çizili sözcükte yumuşama olmamıştır.
Örneğin;
“Zonguldak’a yerleştiklerini duydum.”
cümlesinde altı çizili sözdeki “k” sert sessizi yumuşamamış ancak biz onu okurken “Zonguldağa” diye okumalıyız.
SES DÜŞMESİ
Sözcüğün aslında bulunduğu halde, ek geldiğinde bazı sesler düşebilir. Bu düşme hem ünlülerde hem ünsüzlerde görülür.
Ünlü Düşmesi
Sözcüğün aslında bulunan bir ünlünün düşmesidir.
Örneğin;
“Yapraklar daha şimdiden sarardı.”
cümlesinde sözcüğün aslı “sarı”dır; “-ar-” eki geldiğinde sözcüğün sonundaki “ı” düşmüştür.
*              *              *
Ünlü düşmesinin en yaygın kullanımı ise “Hece düşmesi” adıyla anılan kuraldır. Buna göre, sözcüğün son hecesinde bulunan dar ünlüler, ünlüyle başlayan bir ek sözcüğe eklendiğinde düşer. Bu özellik bazı organ isimlerinde, Arapçadan dilimize geçen bazı sözcüklerde, bazı Türkçe fiillerde görülür.
sabır
akıl
burun
gönül
savurmak
devirmek
kahır



®
®
ı
ı
u
üm
savrulmak
devrilmek
olmak ®
®
®
®
® sabrı (sabrım tükendi)
aklı (aklımı seveyim)
burnu (burnu kanıyor)
gönlüm (gönlümü çaldı)
savrulmak (savruldu çiçekler)
devrilmek (devrildi ağaçlar)
kahrolmak (kahrolsun)
Örneğin;
“Kahvaltıya hazırlanın.”
cümlesinde altı çizili söz “kahve altı” sözlerinin birleşmesinden oluşmuş, bu sırada “kahve” sözündeki “e” düşmüştür.
Ünsüz Düşmesi
Sözcüğün aslında bulunan ünsüzün, ek geldiğinde düşmesidir.
küçük
¯
büyük
¯
cük
cek ®
® küçücük
büyücek
örneklerinde sözcüklerin sonlarında bulunan “k” ünsüzlerinin düştüğü görülüyor.
SES TÜREMESİ
Sözcüğün aslında olmadığı halde, ek geldiğinde ortaya çıkan seslerdir.
genç
¯
bir
¯
az
¯

cik
cik
cık ®
®
® gencecik
biricik
azıcık
örneklerinde ünlü türemesi görülmektedir. Buna benzer bazı sözcükler de vardır. Bunlar “öpücük, gülücük” gibi fiilden türeyen sözcüklerdir. Ancak “-cik”” eki isim soylu sözcüklerden yeni sözcükler türetebilir. Fiilden türeyen bu sözcüklerin “öpüşcük, gülüş – cük” gibi sözcüklerden “ş” sesinin düşmesiyle oluştuğunu söylemek daha mantıklı olacaktır. Dolayısıyla bir ünlü türemesinin olduğunu söylemek bu sözcükler için pek doğru olmaz.
Bazen sözcüklerde ünsüz de türeyebilir. Arapçadan dilimize geçen his, af, zan gibi sözcükler ek ya da yardımcı fiil aldıklarında, sonlarındaki sessizler çiftleşir.
his
af
zan

etmek
etmek
etmek ®
®
® hissetmek
affetmek
zannetmek
örneklerinde bu görülüyor. Burada aslında bir ses türemesinden çok sözcüğün Arapçadaki aslında bulunan şeklinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Ancak sözcükler Türkçe kurallara göre incelendiğinden, bu, türeme olarak alınagelmiştir.
ÜNLÜ DARALMASI
Sözcüklerin sonlarında bulunan geniş ünlüler (a, e) özellikle “-yor” ekinin darlaştırıcı özelliğinden dolayı daralarak, ı, i, u, ü dar ünlülerine dönüşür. Buna ünlü daralması denir.
bekl = e-
kalm = a-
özl = e-
soll = a-


yor
yor
yor
yor ®
®
®
® bekli=yor
kal=mıyor
özlü=yor
sollu=yor
örneklerinde bu daralma görülmektedir. “-yor” ekin den başka bir ekin ya da sesin darlaştırma özelliği yoktur. Ancak tek heceli olan “de- , ye-” fiilleri, kendinden sonra gelen “y” sesinden dolayı darlaşabilir.
de
de
de

yor
erek
en ®
®
® diyor
diyerek
diyen ye
ye
ye

®
®
® yiyor
yiyerek
yiyen
Ancak bazen darlaşma olmayabilir.
de ince ® deyince
KAYNAŞTIRMA HARFLERİ  (KORUYUCU ÜNSÜZLER)
Türkçe kurallara göre bir sözcükte iki ünlü yan yana gelmez. Araya kaynaştırma harfi girer. Türkçe’de dört tane kaynaştırma harfi vardır: ş, s, n, y.
Bunların her birinin özel kullanım yerleri vardır.
ş kaynaştırma harfi:
Üleştirme sayı sıfatlarında kullanılır.
İki-ş-er,   altı-ş-ar,   yedi-ş-er
s kaynaştırma harfi
Üçüncü tekil şahıs iyelik ekinden önce kullanılır.
Daha çok isim tamlamalarında tamlanan görevindeki sözcükte görülür.
Çocuğun oda-s-ı
Balığın koku-s-u
Ancak “su” ve “ne” kelimeleri bu kurala uymaz:
Yemeğin su-y-u yok.
Çocuğun ne-y-i kaybolmuş.
örneklerinde olduğu gibi
n kaynaştırma harfi:
Zamirlerden sonra ek geldiğinde kullanılır.
O-n-a haber verin
Bu-n-u biliyoruz.
İyelik eklerinden sonra hal eki gelirse kullanılır.
Çocuğun kitabı-n-ı almışlar.
Fakirin evi-n-i yıkmışlar.
İlgi eklerinden önce kullanılır.
Soba-n-ın kapağı düşmüş.
Sene-n-in sonu geldi.
Kasaba-n-ın sıcağı çok bunaltıcı.
y kaynaştırma harfi:
Yukarıdaki kuralların dışında olan her yerde “y” kaynaştırma harfi kullanılır.
Oda-y-a girdim.
Üşü-y-erek uyandım.
Ağla-y-anı tanıyorum.
Kaynaştırma harfleri aslında iki ünlü arasında kullanılır. Ancak bazen iki ünlü arasına gelmediği halde de kullanıldığı olur.
Özellikle “ile, idi, imiş, ise” gibi sözcükler ünlüyle biten bir sözcüğe eklendiğinde baştaki “i” ünlüsü düşer ve yerine “y” kaynaştırma harfi gelir.
silgi
soba
hasta
kısa
bitti



ile
ile
idi
imiş
ise ®
®
®
®
® silgiyle
sobayla
hastaydı
kısaymış
bittiyse
Örneklerinde görüldüğü gibi “y” kaynaştırma harfi iki ünlü arasında değildir.
Bu durum “n” kaynaştırma harfinde de görülebilir. Zamirlerden sonra hal eki geldiğinde gerekmese de bu harf bulunur.
Örneğin;
“Ondan bunu hiç beklemezdim.”
cümlesinde altı çizili sözcükte “n” kaynaştırma harfi iki ünlü arasında değildir.
ULAMA
Sessizle biten sözcükten sonra sesliyle başlayan bir sözcük gelirse, iki sözcük birbirine bağlanarak okunur. Buna ulama denir.
Bakkaldan ekmek aldım.
cümlesinde iki yerde ulama yapılmıştır. Sözcükler arasında herhangi bir noktalama işareti varsa ulama yapılmaz.

KAYNAK: www.derscalisiyorum.com


ANLATIM BOZUKLUKLARI



ANLATIM BOZUKLUKLARI
Her cümle belli bir düşünceyi, duyguyu aktarmak için kurulur. Bu cümlenin, ifade edeceği anlamı açık ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması gerekir. Ayrıca mümkün olduğunca gereksiz unsurlardan arındırılmış olmalıdır bu cümle. İşte bu özelliği göstermeyen cümleler, anlatım bakımından bozuktur.
Bu konu ile ilgili, ÖSS’de 5 ya da 6 soru çıkmaktadır. Sadece anlamla ilgili olmayıp dilbilgisi ile de ilgili özellikler gösterdiğinden, daha önceki konuların, özellikle cümle öğelerinin, çok iyi bilinmesi gerekir.
Bu alanda sorulan sorular değişik özellikler gösterir. Bazen bir cümle verilir ve “Bu cümledeki anlatım bozukluğu nasıl giderilir?” diye sorulur, bazen de “Aşağıdakilerden hangisinde anlatım bozukluğu vardır?” şeklinde sorulur.
Anlatım bozukluklarını anlama ve yapıya dayalı bozukluklar olmak üzere iki grupta toplayabiliriz:
1. Anlama dayalı bozukluklar
Bu bozuklukları birkaç bölüme ayırarak inceleyebiliriz.
Gereksiz sözcük kullanılması
Cümlede belirsizlik bulunması
Birbiriyle çelişen ifadelerin bulunması
Sözcüğün anlamca cümleye uymaması
Sözcüklerin yanlış eyleme bağlanması
Mantık hatasının olması
Deyimin yanlış anlamda kullanılması
Sözcüğün yanlış yerde kullanılması
Bazen de bu belirsizlik noktalama işaretleriyle giderilir.
Örneğin;
“Yaşlı adamın yüzüne dalgın dalgın baktı.”
cümlesinde “dalgın dalgın” bakanın “yaşlı” olduğunu belirtmek için, “yaşlı” dan sonra virgül gelmelidir. Aksi takdirde “yaşlı” sözü adam isminin sıfatı olacaktır.
Cümlede gereksiz sözcük kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Bir cümlede gereksiz sözcük bulunduğunu anlamak için, sözcük cümleden çıkarılır. Bu durumda cümlenin anlam ve anlatımında bir bozulma oluyorsa o sözcük gerekli, olmuyorsa gereksizdir.
“Herkesi eleştirip tenkit etmek bize hiçbir yarar sağlamaz.”
cümlesinde “eleştirip” sözcüğünün verdiği anlamla “tenkit etmek” sözcüğünün verdiği anlam aynıdır. Öyleyse bu cümlede “eleştirip” sözü gereksizdir. Cümleden çıkarılmalıdır.
“İki kardeşten en küçüğü arkadaşımdı.”
“Bilgili insanlardan yararlanmayı, istifade etmeyi bilmeliyiz.”
cümlelerinde altı çizili sözcükler gereksizdir.
Bir cümlenin anlamı içinde bulunan başka bir sözü cümlede kullanmak da gereksiz sözcük kullanımına girer.
Cümlede böyle bir sözcük varsa, o cümle de anlatım bakımından bozuktur.
“Böyle yüksek sesle bağırmana gerek yok, sağır değilim.”
cümlesinde “bağırmak” zaten yüksek sesle konuşmak anlamındadır. Öyleyse bu sözün anlamı içinde bulunan “yüksek sesle” sözüne gerek yoktur.
Cümlede belirsizlik varsa, o cümle iyi bir cümle değildir.
Bu belirsizlik mutlaka giderilmelidir.
Örneğin;
“Geleceğini babamdan öğrendim.”
cümlesinde “geleceğini” sözü belirsizdir. Çünkü kimin geleceği belli değil. “Onun geleceği” de olabilir; “senin geleceğin” de olabilir. Bu belirsizlik giderilmeli ve sözcüğün kime ait olduğu belirginleştirilmelidir.
Bazı eylemler olumlu durumlarda, bazıları olumsuz durumlarda kullanılır. Eylemin anlamca yanlış yerde kullanılması da anlatım bozukluğuna yol açar.
Örneğin;
“Bana yardım ederek, işi kısa sürede bitirmeme neden oldu..”
cümlesindeki “neden olmak” eylemi daima olumsuz anlamlar verecek biçimde kullanılır. Oysa işin kısa sürede bitirilmesi olumlu bir durumdur. Öyleyse “neden oldu” sözü bu cümlede yanlış kullanılmıştır. Bunun yerine cümle “…bitirmemi sağladı.” şeklinde bitirilebilir.
Bazı cümlelerde mantık hatasının bulunması da o cümlenin anlatımını bozar.
Örneğin;
“Bırakın patates doğramayı yemek bile yapamaz o.”
cümlesinde “bırakın” sözcüğünün cümleye kattığı anlamdan dolayı sanki patates doğramak yemek yapmaktan daha önemliymiş gibi görülüyor. Bu yanlışın düzeltilmesi için cümle,
“Bırakın yemek yapmayı, patates bile doğrayamaz o.”
şeklinde söylenmelidir.
Bazen sözcüklerin bağlandığı ortak eylemler de anlatımda bozukluğa yol açar.
Örneğin;
“Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı zarar mı belli değil.”
cümlesinde “yarar” ve “zarar” sözcükleri “sağladı” eylemine bağlanmıştır. Ancak “yarar sağlamak” doğru olsa bile, “zarar sağlamak” doğru değildir. Cümle;
“Bu davranışıyla bize yarar mı sağladı, zarar mı verdi belli değil.”
şeklinde söylenmelidir.
Bu, bazen öğelerin eyleme bağlanmasında da görülür.
Örneğin;
“Ayağına ayakkabı, omzuna şal, üzerine pardesü giyip dışarı çıktı.”
cümlesinde “ayakkabı, şal ve pardesü” sözcükleri “giymek” eylemine bağlanmıştır. Oysa şal giyilmez, atılır.
Cümlede deyimin yanlış yerde kullanılması da cümlenin anlamını bozar.
“Öğretmenin anlattığı konu tüm öğrencilerin dikkatini çekmişti. Herkes kulak kabartmış, öğretmeni dinliyordu.”
cümlesinde “kulak kabartmış” yanlış kullanılmıştır. Çünkü “kulak kabartmak” fark ettirmeden dinlemek anlamındadır. Burada “kulak kesilmek” deyiminin kullanılması gerekirdi.
Bazı sözcüklerin anlamları birbirine karıştırılabilir. Cümledeki sözcüklerin anlamına da dikkat edilmelidir.
Örneğin;
“Çocukların birbiriyle uygunluk içinde olmaları beni sevindirdi.”
cümlesindeki “uygunluk” sözü yanlış anlamda kullanılmıştır. Çünkü burada “uyum” sözü kullanılmalıdır.
Bazen sözcük doğrudur ancak cümlede bulunduğu yer doğru değildir.
Örneğin;
“Yeni elbisemi giymiştim ki kapı açıldı.”
Cümlesinde “yeni” sözünün yeri anlatımda bozukluğa yol açmıştır. Çünkü burada söylenmek istenen, elbisenin yeniliği değil, giymenin yeni yapıldığıdır. Öyleyse cümle;
“Elbisemi yeni giymiştim ki kapı açıldı.” şeklinde olmalıdır.
Aynı anlama gelen ek ve sözcüklerin bir arada kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
Örneğin;
“Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdandır.”
cümlesinde “nedeni” sözcüğü bir olayın sebebini anlatıyor. Ayrıca “olmamdandır” sözündeki “-dan” eki de neden anlamı veren bir ektir. İkisinin bir arada bulunması cümlenin anlatımını bozmuştur. Cümle,
“Onun beni sevmemesinin nedeni, fikirlerini benimsememiş olmamdır.”
şeklinde düzeltilebilir.
Anlatım bozukluklarının anlama dayalı olanlarını anlattık. yapıya dayalı anlatım bozukluklarını anlatacağız. Bu tür bozukluklar daha çok, Türkçe’nin kurallarıyla ilgili olduğundan, soruları çözebilmek için dilbilgisi kurallarının iyi bilinmesi gerekir. Bu tür bozukluklar şu şekilde sıralanabilir:
Öğe eksikliğinin bulunması
Özneyle yüklem arasında olumluluk-olumsuzluk uyumsuzluğunun bulunması
Özneyle yüklem arasında tekillik-çoğulluk açısından uyumsuzluğun bulunması
Özneyle yüklem arasında şahıs yönünden uyumsuzluğun bulunması
Tamlama uyumsuzluğunun bulunması
Ek uyumsuzluğunun bulunması
Etken-edilgen fiillerin bir arada bulunması
İsim cümlelerinde ekfiilin ortak kullanılması
Şimdi bunları tek tek açıklayalım.
Cümlede, kullanılması gereken bir öğenin bulunmaması, anlatım bozukluğuna yol açar. Bu, daha çok ortak kullanılan öğelerde görülür. Çünkü Türkçe’de her fiil, öğeleri aynı eklerle kendine bağlamaz.
Örneğin;
“Kardeşini yanına çağırdı, bir şeyler söyledi.”
cümlesindeki öğeleri inceleyelim: “Çağırdı” ve “söyledi” yüklemdir. Çağrılan ve söylenen kişi ise “kardeşi” dir. Yani “Kardeşini” öğesi her iki yüklemin ortak öğesidir. Bu ortak öğeyi yüklemlerle kullanalım. “Kardeşini çağırdı” doğrudur; ancak “kardeşini bir şeyler söyledi.” denmez, “kardeşine bir şeyler söyledi.” olmalı. “Kardeş” sözcüğünü iki kez kullanmamak için “ona” da diyebiliriz.
Başka bir örnek verelim:
“Arkadaşlarını pek sevmez, hatta çoğu zaman nefret ederdi.”
cümlesinde, sevmediği kişiler ile nefret ettiği kişiler aynıdır, yani “arkadaşları” ortak öğedir. Ancak “arkadaşlarını sevmez” dense de “arkadaşlarını nefret ederdi.” denmez; “arkadaşlarından nefret ederdi.” denmeli ya da onun yerine geçen “onlardan” sözü kullanılmalıdır.
Görüldüğü gibi bu tür bozukluklar daha çok sıralı cümlelerde görülüyor, ancak bileşik cümlelerde de bu tür öğe eksiklikleri görülebilir.
Türkçe’de bazı özneler olumlu, bazıları olumsuz anlamlar verir. Buna göre yüklemlerin de olumlu, olumsuz çekimlenmesi gerekir.
Örneğin;
“Hiç kimse okula gelmedi, geziye gitti.”
cümlesinde gelmeyen ve gidenler aynı kişiler, ancak “hiç kimse” olumsuz bir öznedir ve yüklemi daima olumsuz çekimlenir. Oysa “gitti” olumlu bir çekimdir. Yani ikinci cümle özneyle uyum sağlamamıştır. Buna “hepsi” şeklinde bir özne getirilmelidir.
Gerçi bu, sadece özneyle ilgili bir durum değildir. Bu tür sözcükler başka öğe durumunda bulunduklarında da yüklem aynı özelliği gösterir.
Örneğin;
“Öğretmenimiz hiçbirimizi azarlamaz, çok severdi.”
cümlesinde, yine “hiçbirimizi” olumsuz olduğundan “hiçbirimizi severdi” şeklinde kullanılmaz; “hepimizi severdi” olmalıdır.
Cümlede öznenin ifade ettiği şahıslarla yüklemin bildirdiği şahıs arasında bir uyum olmalıdır.
Özne birinci tekil, ikinci tekil (ben, sen); birinci tekil, üçüncü tekil (ben, o); birinci tekil, ikinci çoğul, (ben, siz); birinci tekil, üçüncü çoğul (ben, onlar) şahıslardan oluşuyorsa yüklem, daima birinci çoğul şahısa göre çekimlenir.
“Bu işi ancak ben ve sen halledebiliriz.”
“Dışarıda sadece ben ve o küçük çocuk kalmıştık.”
“Ben ve siz yarışmada eşit durumda değildik.”
“Ben ve birkaç yaşlı adam, kahvede uzun bir sohbete dalmıştık.”
cümleleri buna örnek gösterilebilir.
Eğer özne ikinci tekil ve üçüncü tekil (sen, o); ikinci tekil ve ikinci çoğul (sen, siz); ikinci tekil ve üçüncü çoğul (sen, onlar); şahıslardan oluşuyorsa, yüklem ikinci çoğul şahısa göre çekimlenir. Ancak ikinci tekil ve birinci çoğul (sen, biz) şahıslar özne olursa yüklem birinci çoğul şahısa göre çekimlenir.
“Sen ve annen burada ne yapıyordunuz?”
“Sen hatta hepiniz bu konuda suçlusunuz.”
“ Sen ve buradaki konukların, bize yarın gelebilirsiniz.”
“Galiba sonunda senle biz aynı sonuca ulaştık.”
cümleleri buna örnektir.
Öznenin insan ya da başka varlıklar olması da yüklemin tekil veya çoğulluğunu etkiler. Eğer özne bitkiler, hayvanlar, cansız varlıklar ya da soyut kavramlarsa, yüklem daima tekil olur. İnsanlar çoğul özne olduğunda ise yüklem tekil veya çoğul olabilir.
“Kuşlar dallara kondular.” değil “Kuşlar dallara kondu.”
“Sevgiler gizli kaldıkça güzelleşirler.” değil “güzelleşir.” olacak.
“Çocuklar geldi.” şeklinde de doğrudur, “Çocuklar geldiler.” de.
Bazen özneyle yüklem arasındaki uyumsuzluk, öznenin anlamından kaynaklanır.
Örneğin;
“Nüfus sayımı bu yıl yapıldı, bir hayli artmış.”
cümlesinde “yapıldı” yükleminin öznesi “nüfus sayımı”dır, “artmış” yükleminin öznesi ise “nüfus” olacaktır. Ancak cümlede “nüfus” diye bir özne yoktur. Sanki nüfus sayımı, “artmış” yükleminin öznesi olmuştur. Bu ise anlamca uygun değildir.
Sıfat ve isim tamlamalarının aynı tamlanana bağlanması anlatım bozukluğuna yol açar. Çünkü isim tamlamalarında tamlanan iyelik eki aldığı halde sıfat tamlamalarında tamlanan ek almaz. Dolayısıyla tamlananlar, niteliği farklı olduğundan, ortak kullanılamaz.
Örneğin;
“Kaza yerine birçok askeri ve polis aracı geldi.”
cümlesinde “araç” sözü hem “askeri” hem “polis” sözcüklerinin tamlananı durumundadır. Ancak “polis aracı” isim tamlamasıdır ve tamlanan iyelik eki almıştır. “Askeri” sözcüğü ise sıfat olabilecek bir sözcüktür ve “askeri araç” şeklinde sıfat tamlaması yapar; tamlanan da ek almaz. Dolayısıyla araç sözcüğü ortak tamlanan olarak kullanılamaz. Cümle;
“Kaza yerine birçok askeri araçla polis aracı geldi.”
şeklinde olmalıdır.
Burada ayrıca sıfat tamlamalarında görülen bir özelliği de ifade edelim. Türkçe’de sıfatlar çoğul anlam verirse isimler çoğul eki almaz. Bu özellik genellikle belgisiz sıfatlarda görülür.
Örneğin;
“Geceye birçok davetliler katıldı.”
cümlesinde “birçok” sıfatı çoğul bir anlam verdiği halde davetliler sözü de çoğul eki almıştır. Cümleden çoğul eki çıkarılmalıdır.
Cümlede eklerin eksik kullanılması cümlenin anlatımını bozar.
Örneğin;
“Her ülke, dünya devletleri arasında önemli bir yer edinmek için, ekonomik açıdan gelişmesi gerekir.”
cümlesinde “gelişmesi” sözcüğündeki iyelik ekinin, sözcüğü nereye bağladığı belli değil; “kimin gelişmesi gerekir?” diye sorarsak “ülkenin” cevabı gelir. Öyleyse “ülke” sözcüğüne ilgi eki (-in) getirilmelidir.
Bazen de bu durumun tersi görülür.
“Sanatçının, topluma yararlı bir kişi olmak için, eserinde mutlaka toplum sorunlarına yer vermelidir.”
cümlesinde “yer veren kim?” sorusuna “sanatçı” cevap verir. Oysa cümlede “sanatçının” denmiş. Ya bu sözcükteki ilgi eki kaldırılmalı ya da yüklem “vermesi gerekir” şeklinde değiştirilmelidir.
Bazı cümlelerde ise sözcükleri birbirine bağlayan ekler yanlış kullanılmıştır.
Örneğin;
“Senin en beğendiğim yanın, derslerine düzenli çalıştığındır.”
Cümlede öğeleri ortak olarak kullanan etken ve edilgen fiiller bir arada bulunmaz.
Örneğin;
“Bütün yemekleri hazırlayıp bir kenara koyulmalıdır.”
cümlesinde “hazırlamak” etken “koyulmalıdır” edilgen fiillerdir. Bunların aynı öğelerle kullanılması bozukluğa yol açmıştır. Cümle;
“Bütün yemekler hazırlanarak, bir kenara koyulmalıdır.”
şeklinde düzenlenirse bozukluk giderilir.
Sıralı isim cümlelerinde ekfiilin kullanılması da bazen bozukluğa yol açar.
Örneğin;
“O yaşlı şair geleneklere bağlı, ama yeniliklere kapalı değildi.”
cümlesinde iki yargı vardır: Şairin geleneklere bağlı olduğu, aynı zamanda yeniliklere de kapalı olmadığı, oysa cümlede “bağlı” sözü yüklem gibi kullanılmadığından “değildi” edatına bağlanıyor ve böylece şairin geleneklere bağlı olmadığı anlamı çıkıyor. Bunu engellemek için “bağlı” sözü “bağlıydı” şekline getirilmelidir

www.derscalisiyorum.com'A TEŞEKKÜRLER KAYNAK GÖSTERİLEREK ALAIMI YAPILMIŞTIR

CÜMLE ÇEŞİTLERİ

CÜMLE ÇEŞİTLERİ

Cümleler, kendini oluşturan sözcüklerin anlamlarına, cümlede bulundukları yerlere, türlerine göre değişik özellikler gösterir. İşte bu özelliklere göre cümleler değişik gruplar altında incelenir.  Bu grupları biz dörde ayırabiliriz.
A. Yüklemlerine Göre Cümleler
B. Öğe Dizilişlerine Göre Cümleler
C. Anlamlarına Göre Cümleler
D. Yapılarına Göre Cümleler
A. YÜKLEMLERİNE GÖRE CÜMLELER
Buna “yükleminin türüne göre” de denilebilir. Çünkü cümleyi yüklemine göre incelerken yüklemi oluşturan sözcüklerin türüne bakılır.
1. Fiil Cümlesi
Yüklem durumunda bulunan söz, çekimlenmiş bir fiilse, cümle fiil cümlesidir.
“Soğuk günler artık geride kaldı.”
cümlesinde “kaldı” yüklemdir. Bu yüklem “kalmak” fiilinin bilinen geçmiş zamanda çekimlenmesiyle oluştuğundan, cümle, yüklemine göre fiil cümlesi olur.
2. İsim Cümlesi
Yüklem çekimli bir fiil değilse, ister isimden ister edattan isterse fiilimsiden oluşsun isim cümlesi sayılır. Yani adına aldanıp sadece ismin yüklem olduğu cümleler olarak anlamamak lazım bunu.
“Bu roman, yazarın okuduğum ilk kitabıydı.”
cümlesinde yüklem “kitabıydı” sözü üzerine kuruludur ve “kitap” ismi “idi” ekfiilini alarak yüklem olmuştur. Elbette yüklem bu cümlede “yazarın okuduğum ilk kitabıydı” şeklinde bir isim ve sıfat tamlamasından oluşan söz öbeğidir.
B. ÖĞE DİZİLİŞİNE GÖRE CÜMLELER
Türkçe’de cümleyi oluşturan öğeler belli bir mantık dizilişine göre sıralanır. Hatta tamlamayı oluşturan sözcüklerin bile bir sıraya göre dizilmesi gerekir.
Bu dizilişlerde en önemli unsur yüklemdir. Çünkü dilimizde yüklemin daima sonda bulunması gerekir. İşte öğelerin bu sıralanışına göre, cümleler iki grupta incelenir.
1. Kurallı Cümle
Yüklemi sonda bulunan, yani öğelerin Türkçe’nin kurallarına göre sıralandığı cümlelerdir.
“Buralarda eskiden çok güzel evler vardı.”
cümlesinde “vardı” yüklemi sonda bulunduğu için cümle kurallıdır.
2. Devrik Cümle
Yüklemi sonda bulunmayan cümlelerdir.
“Bu kitabı iki yıl önce okumuştum ben.”
cümlesinde yüklem “okumuştum” öğesidir. Ondan sonra “ben” öznesi geldiğinden yüklem sonda değildir. Öyleyse cümle devriktir.
Bazı cümlelerde ise cümlenin temel öğesi olan yüklemin bulunmadığı görülür. Gerçi “öğe dizilişine göre” dendiğinde sadece kurallı, devrik anlaşılır, ancak yüklemin bulunmaması da cümlede öğe dizilişini etkiler. Yüklemin bulunmadığı cümlelere ise eksiltili cümle denir.
Eksiltili Cümle
Yüklemi bulunmayan cümlelerdir. Yargının ne olduğu okuyucunun yorumuna bırakılır.
Örneğin;
“Karşımızda geniş ve yemyeşil bir ova… Onun tam ortasında küçük ama çok güzel bir göl…”
cümlelerinde yüklem yoktur. Üç noktalar yüklemin eksik olduğunu gösterir. Ancak biz cümlede “vardı, görünüyordu, bulunuyordu” gibi bir yargının verilmek istendiğini anlıyoruz. Öyleyse bu cümleler eksiltili cümlelerdir.
C. ANLAMINA GÖRE CÜMLELER
Elbette her cümlenin bir anlamı vardır. Ancak cümleler bu anlamı değişik yapılarla bildirir. Bazen bir yargıyı haber verir. Bazen anlamı, soruyla bildirir. Bazense bir duyguyu aktararak ifade eder. İşte bu bildirme şekillerine göre cümleyi üç grupta inceliyoruz.
1. Haber Cümlesi
Bir yargıyı olumlu ya da olumsuz biçimde aktaran cümlelerdir. Bir eylemin yapıldığını, yapılabileceğini, bir varlığın bulunduğunu ifade eden cümleler olumlu, tersini ifade edenler olumsuzdur. Olumlu cümlelerde mantıkça istenen bir durumun bulunması gerekir.
Aşağıdaki yüklemleri inceleyerek bunu açıklayalım.
Olumlu  geldi
koşmalı
var
paralı
güzel Olumsuz gelmedi
koşmamalı
yok
parasız
güzel değil
Görüldüğü gibi olumlu yüklemler “-ma, -me” olumsuzluk ekiyle, “değil” olumsuzluk edatıyla, “-sız” gibi olumsuz anlam veren eklerle olumsuz hale getirilebiliyor.
Bazı cümlelerde ise yapıca yukarıdaki olumsuzluklar bulunduğu halde cümle anlamca olumlu olabilir. Bu, çoğu kez iki olumsuzluğun bir arada bulunduğu yargılarda görülür.
Örneğin;
“Aslında o seni tanımıyor değildi.”
cümlesinde “tanımıyor değil” yükleminde iki olumsuzluk vardır ve bunlar yüklemin “tanıyor” şeklinde olumlu bir yargı vermesini sağlamışlardır.
Bazı cümlelerde ise olumsuzluk, soru yoluyla sağlanır.
“Ben onu unutabilir miyim hiç?”
cümlesinde yüklem olumlu olduğu halde cümlenin anlamı soru yoluyla olumsuz hale getirilmiştir.
Bazı cümlelerde olumsuzluk bağlaçlarla sağlanır.
“Ne konuyu biliyor ne soruyu soruyor.
cümlelerinde ne… ne…. bağlacı,
“Sanki o seni seviyor da.”
cümlesinde “sanki” bağlacı cümleye olumsuz anlam katmıştır.
2. Soru Cümlesi
Cevap almak amacıyla hazırlanan cümlelerdir. Bunlar değişik soru sözcükleriyle sağlanır.
“Siz de bizimle gelir misiniz?”
“Sana bu ceketi kim almıştı?”
“Ne zaman bizi ziyaret edeceksiniz?”
cümleleri birer soru cümlesidir.
Soru cümlelerinde de olumluluk-olumsuzluk olabilir. Bunu yüklemin yapıca olumlu ya da olumsuz olması belirler.
Örneğin;
“Bu olayı o da biliyor mu?”
cümlesinde yüklem olumlu olduğundan cümle olumlu soru cümlesidir.
“Dünkü davete o da gelmedi mi?”
cümlesi yüklemi olumsuz olduğu için, olumsuz soru cümlesidir.
3. Ünlem Cümlesi
Yargıyı bir duygu aktararak ortaya koyan cümlelerdir. Çoğu zaman kızgınlık, sevinme, alınma, heyecan gibi bir duygu aktarır ya da seslenme bildirir.
“Ne güzel bir kitap bu!”
“Hey, bana baksana sen!”
cümleleri ünlem cümlesidir.
Bunların dışında bazı kaynaklarda istek cümlesi, şart cümlesi, emir cümlesi, gereklilik cümlesi gibi anlamına göre cümleler de verilmiştir. Ancak bu, cümlenin yapısıyla ilgili olmayan sadece anlama bağlı özelliktir. Eğer bunu göz önüne alırsak, her cümleye bir ad bulmak gerekebilir.
“Konuşabilirsin ama biraz alçak sesle.”
cümlesi şart,
“Şimdi bir soğuk su olsa da içsek.”
cümlesi istek,
“Yarına kadar bu ödevler bitecek.”
cümlesi emir,
“Bugünün işini yarına bırakmamalısın.”
cümlesi gereklilik anlamı veren cümlelerdir.
D. YAPILARINA GÖRE CÜMLELER
Her cümle bir yargı bildirir. Ancak bazı cümlelerde birden fazla yargı bildiren unsur bulunur. Bunlar bazen iki ayrı yüklemle, bazen yan cümleciklerle sağlanır. Cümlenin yapısına geçmeden önce yapıyı belirleyen temel ve yan cümleleri görelim.
Temel Cümle
Bir cümlenin yüklemi temel cümledir. Cümlenin bildirmek istediği asıl yargı da bu cümleyle verilir. Diğer öğeler temel cümleyi açıklayan tamamlayıcı öğelerdir.
Örneğin;
“Akşama geleceğim.”
cümlesinde “geleceğim” yüklemi temel öğe, “akşama” sözü de onun tamamlayıcı öğesidir.
Yan Cümle
Tam bir yargı bildirmeyen, temel cümlenin bir öğesi durumunda bulunan ve kendi içinde değişik tamamlayıcı öğeler de alabilen söz öbeğidir.
Yan cümleler iki şekilde yapılabilir: Fiilimsilerle ve çekimli fiillerle.
• Fiilimsilerle yapılanlar:
Cümle içinde temel cümlenin bir öğesi olan ya da bir öğenin tamamlayıcısı olan fiilimsiler yan cümlecik yapar.
Örneğin;
“Öğretmen sınıfa girince herkes ayağa kalktı.”
cümlesinde “ayağa kalktı” yüklemdir. “Ne zaman ayağa kalktı?” sorusuna “Öğretmen sınıfa girince” cevabı geliyor. Cümlede zarf tümleci olan bu öğe “girince” bağfiili üzerine kuruludur. Görüldüğü gibi fiilimsi, bir öğe durumundadır. Öyleyse zarf tümleci bir yan cümleciktir.
“Bana fotoğrafını gönderen okuruma teşekkür ederim.”
cümlesinde ise “teşekkür ederim” yüklemdir. “Kime teşekkür ederim?” sorusuna “Bana fotoğrafını gönderen okuruma” dolaylı tümleci cevap verir. Cümlede “gönderen” sıfat-fiilini görüyoruz. Bu söz “okur” isminin sıfatı durumundadır. Yani dolaylı tümlecin tamamlayıcı öğesidir. Tamamladığı öğeyle birlikte yan cümle yapmış ve dolaylı tümleç görevini üstlenmiştir.
“Karadeniz’de denize fazla açılmak tehlikelidir.”
“Davetime gelmeyişine çok üzüldüm.”
“Onunla nerede buluşacağınızı biliyor musunuz?”
“Babasını görmeden okuluna gitmezdi.”
“Kapıyı açar açmaz karşımda onu gördüm.”
cümlelerinde altı çizili söz öbekleri fiilimsiyle yapılan yan cümleciklerdir.
• Çekimli Fiillerle yapılanlar :
Fiilin yüklem olabilmesi için çekimli olması gerektiğini söylemiştik. Ancak her çekimli fiil yüklem olmaz, bazen cümlenin tamamlayıcı öğesi olur. İşte bu durumda, yani çekimli bir fiilin bir öğe olduğu durumda, bu fiil yan cümlecik olur.
Örneğin;
“O da gelirse gideriz.”
cümlesinde “gideriz” yüklemdir; “O da gelirse” zarf tümlecidir. Bu tümleci oluşturan “gelirse” sözü “gelmek” fiilinin geniş zamanının şartıyla çekimlenmiştir. Görüldüğü gibi çekimli bir fiil temel cümlenin öğesi durumundadır ve yan cümlecik oluşturmuştur.
“O bana, ben de geleceğim, dedi.”
cümlesinde ise “dedi” yüklemdir; “ben de geleceğim” sözü ise nesnedir. Bu öğe aynı zamanda “geleceğim” sözünün çekimli olmasından dolayı bir cümle özelliği de gösteriyor. Bu yüzden nesne görevindeki bu cümle, bir yan cümlecik oluşturmuştur.
Şimdi cümleleri yapılarına göre inceleyerek konuyu daha da pekiştirelim.
1. Basit Cümle
İçinde yan cümlecik bulunmayan cümlelerdir. Bu cümleler tek bir yargı bildirir.
“Bu sıcakta evde oturulur mu?”
cümlesi basit bir cümledir. Çünkü “oturulur mu” yükleminden başka yargı bildiren öğe yoktur. Yan cümlecik kullanılmayan bir cümle basit demektir.
Basit cümle demek, kısa cümle demek değildir.
“Bahçenin ana kapısından, üstü başı perişan, zavallı bir adam, elinde eski, yırtık bir torbayla içeriye girdi.”
cümlesi uzun bir cümledir. Ancak tek bir yargı bildirdiğinden, yani içinde yan cümlecik bulunmadığından basittir.
“Kalabalıktan biri yavaşça kürsüye doğru ilerledi.”
“İri iri şeftalileri büyük bir zevkle dalından kopardı.”
“Sözlerime içten içe gülüyorlardı.”
cümleleri yapısına göre basit cümlelerdir.
2. Bileşik Cümle
Tek bir yüklemi olan ve içinde yan cümlecik bulunan cümlelerdir. Yan cümlenin özelliğine ve yükleme bağlanışına göre değişik gruplara ayrılır.
a. Girişik Cümle
Yan cümleciğin fiilimsi olduğu cümlelerdir.
“Çocukların sağlıklı büyümesi için gayret gösterilmeli.”
cümlesinde “gayret gösterilmeli” yüklemdir. Diğer söz öbeği zarf tümlecidir. Bu tümleç içindeki “büyümesi” isim-fiili yan cümle yapmıştır. Fiilimsi hangi öğe içindeyse, görevi o öğeyle özdeştir. Bu cümlede zarf tümleci içinde olduğundan kendisi de zarf tümlecidir.
“Çiçekleri koparan çocukları sonunda yakaladım.”
cümlesinde “yakaladım” yüklemdir. “Çiçekleri koparan çocukları” nesnedir. Nesne içindeki “koparan” sıfat-fiili yan cümlecik yapmış, yan cümleciğin görevi de nesnedir.
“Kimsenin kalbini kırmadan görevini yaptı.”
cümlesinde “yaptı” yüklem, “kimsenin kalbini kırmadan” zarf tümlecidir. “Kırmadan” fiilimsi olduğundan yan cümleciktir.
Bazen yan cümlecik yüklemin içinde de olabilir.
“Kimsenin bilmediği, ıssız güzel bir yerdi.”
cümlesi bir sıfat tamlaması olduğundan, olduğu gibi yüklemdir. Yüklem içindeki “bilmediği” sıfat-fiili sıfat görevindedir. Yani yüklemin temel unsuru olan “yer” isminin tamamlayıcı öğesi olduğundan yan cümleciktir.
Bazı cümlelerde ise fiilimsi yüklem görevindedir.
“Romancının görevi okuyucuyu aydınlatmaktır.”
cümlesinde “aydınlatmaktır” fiilimsisi, temel cümleyi oluşturduğundan cümlede yan cümlecik yoktur. Cümle basit bir cümledir.
b. Şart Cümlesi
Temel cümleye şart koşan bir yan cümlecikten oluşan cümlelerdir.
Yan cümle daima -se, -sa şart kipiyle çekimlenir.
“Bir kişi daha olursa kadroyu tamamlıyoruz.”
cümlesinde “tamamlıyoruz” yüklemdir. “Bir kişi daha olursa ” öğesi ise şart bildiren yan cümleciktir.
“Sınava iyi hazırlanmışsa, onu mutlaka kazanır.”
cümlesinde “kazanır” yüklemdir, “sınava iyi hazırlanmışsa” öğesi ise temel cümleye şart koşan bir yan cümleciktir.
Şart anlamı veren her cümle yapıca şart cümlesi değildir.
“Yarın gelmek üzere şimdi dağılabilirsiniz.”
cümlesinde şart anlamı olmasına rağmen cümle yapısına göre şart cümlesi değildir. “Gelmek” sözü fiilimsi olduğundan cümle girişik bileşik cümledir.
c. İlgi Cümlesi
Çekimlenmiş bir fiilden oluşan yan cümleciğin, temel cümleye “ki” bağlacıyla bağlandığı cümlelerdir. Temel cümle çoğu zaman “ki” den önceki öğedir.
“Anladım ki o da beni seviyormuş.”
cümlesinde “anladım” yüklemdir. “Neyi anladım?” diye sorarsak “o da beni seviyormuş” sözü gelir; bu nesnedir. Aslında bir cümle olabilen söz öbeği nesne görevinde kullanıldığı için yan cümlecik oluşturmuştur. Yükleme “ki” bağlacıyla bağlandığı için cümle ilgi bileşik cümlesidir.
d. İç İçe Bileşik Cümle
Cümle içinde bulunan başka bir cümlenin yüklemin bir öğesi durumunda bulunduğu ya da bir öğenin tamamlayıcısı olduğu cümlelerdir.
“İçeriye girerken duyduğum, dışarıda bekle, sözü beni korkuttu.”
cümlesinde “korkuttu” yüklemdir. “Korkutan ne?” sorusuna “dışarıda bekle, sözü” cevap veriyor. Özne olan bu öğenin içinde bulunan “dışarıda bekle” söz öbeği aslında bir cümle olabilir; çünkü “bekle”, çekimlenmiş bir fiildir. Cümle olabilecekken temel cümlenin öğesi durumunda bulunan bu öğe, bir yan cümleciktir.
Cümlenin yüklemine göre gösterdiği durum da çoğu zaman yapıyla birlikte adlandırılır.
Örneğin;
“Bu konuyu iyi bilmek çok önemlidir.”
cümlesi yüklem isim soylu olduğu için isim cümlesi, “bilmek” yan cümleciğinden dolayı bileşik cümledir. İkisini birden ifade edecek olursak, cümle bileşik isim cümlesidir.
3. Sıralı – Bağlı Cümle
En az iki yüklemi bulunan cümlelerdir.
Örneğin;
“Kalktı, gitti.”
cümlesinde “kalktı” ve “gitti” yüklemleri birbirinin öğesi durumunda bulunmayan ayrı yüklemlerdir ve sıralı cümle oluşturmuşlardır.
Eğer yüklemler birbirlerine bir bağlaçla bağlanmışlarsa buna bağlı cümle denir.
“Aradım, fakat evde yoktun.”
cümlesinde “aradım” cümlesiyle “evde yoktun” cümlesi birbirine “fakat” bağlacıyla bağlanmıştır. Dolayısıyla bağlı cümle oluşturmuştur.
“Seni çağırdım, çünkü sana bir haberim var.”
“Mademki sen de gelecektin, niçin bana haber vermedin?”
“Ne konuyu biliyorsun ne de öğrenmeye çalışıyorsun.”
cümleleri değişik bağlaçlarla bağlanan bağlı cümlelerdir.
Sıralı cümlelerde yüklemlerin ortak öğesi bulunabilir. Bu tür cümlelere bağımlı sıralı cümle denir.
Örneğin;
“Öğrenciler kitaplarını aldılar, çantalarına koydular.”
cümlesinde “aldılar” birinci cümlenin yüklemidir. “Öğrenciler” özne, “kitaplarını” nesnedir. İkinci cümlenin yüklemi “koydular” dır. Bu cümlenin de öznesi “öğrenciler”; nesnesi “kitaplarını”dır. Görüldüğü gibi hem “aldılar” hem “koydular” yüklemlerinin özneleri ve nesneleri ortaktır. Bu nedenle cümle bağımlı sıralı cümledir.
Sıralı cümlede yüklemlerin hiçbir ortak öğesi yoksa cümle “bağımsız sıralı cümle” adını alır.
“Çocuklar bahçede oynuyordu; anneleri onları bekliyordu.”
cümlesinde “oynuyordu” ve “bekliyordu” yüklemlerinin hiçbir ortak öğesinin olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla cümle bağımsız sıralı cümledir.


EĞİTİMDE BÜYÜK ADIM

sinavdonemi - -
Derslere Yardımcı site www.sinavdonemi.blogspot.com